Friedrich Merz, Almanya Şansölyesi olduğunda, birçok kişi gibi ben de ona dair umutlar beslemiştim. Almanya’nın gücünü savaşla değil barışla, kutuplaşmayla değil diplomasiyle ortaya koyacak bir lider olacağına inanmak istedim. Sorumluluk sahibi bir devlet adamı olarak, çatışmaların tarafı değil, çözümlerin mimarı olacağını düşündüm.

Ne var ki, Alman devlet kanalı ZDF’e verdiği röportajda sarf ettiği sözler, bu beklentilerimizi tamamen boşa çıkardı.

Sayın Merz’in, İsrail’in İran’a yönelik saldırısını “bizim adımıza yapılan pis iş” şeklinde tanımlaması sadece diplomatik açıdan değil, insanlık vicdanı açısından da kabul edilemez bir ifadedir. Bu yaklaşım, Almanya’nın barışçı geçmişine, dış politikadaki arabulucu rolüne ve uluslararası hukuk ilkesine ters düşmektedir. Devletlerarası ilişkilerde şiddeti övmek, uluslararası hukuk yerine güç ve üstünlük mantığını koymak, tüm dünyada tehlikeli bir örnek teşkil eder.

Eğer bir devletin başka bir devlete saldırısı, “bizim adımıza yapılmış bir hizmet” olarak görülüyorsa, burada artık hakkın, adaletin, hukukun bir önemi kalmamış demektir. Bu mantığın geçerli sayıldığı bir dünyada şu sorunun cevabını kim verecek: O zaman Rusya, Ukrayna’da kimin pis işlerini yapıyor? Eğer güçlü olan her ülke bu söylemi benimsiyorsa, uluslararası hukuk yerle bir olmuş demektir. Böyle bir söylem, sadece dünya barışını değil, Almanya’nın güvenilirliğini de ciddi şekilde zedeler.

Bugün Avrupa’da yaşanan her gerilimde, Almanya’nın sesine ve duruşuna ihtiyaç vardır. Barışın sesi olmak varken, savaşı övmek Almanya’yı büyütmez; tersine küçük düşürür. Uluslararası dengelerde Almanya gibi bir ülkenin asli görevi, ateşi körüklemek değil, söndürmeye çalışmaktır. Merz’in bu ifadeleri, Almanya’nın “adaletli arabulucu” kimliğine büyük zarar vermektedir.

Burada altı çizilmesi gereken bir gerçek var:

Almanya’nın yolu savaş değil barış olmalıdır. Pis işleri meşrulaştıran bir anlayış değil, adaleti esas alan bir duruş gereklidir. Çünkü Almanya’nın itibarı ve dünyadaki saygınlığı ancak bu şekilde korunabilir.

Evet, güçlü olmak önemlidir. Ama haklı olmadan güçlü olmanın ne içte ne dışta bir karşılığı kalmamıştır. Barış yerine savaşı, hukuk yerine üstünlüğü, insan hakları yerine tahakkümü savunmak, sadece Almanya’nın değil tüm dünyanın geleceğini tehdit eder.

Almanya’nın itibarı için ihtiyaç duyulan şey; savaş değil barış, çatışma değil diyalog, çifte standart değil adalet, üstünlük değil eşitlik, sömürü değil âdil düzendir.

Özgürlük ve insan hakları, sadece iç politika için değil, dış politika için de öncelikli değerler olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; uluslararası hukukun savunulması, Almanya’nın gerçek itibarı için vazgeçilmezdir.

Pis işleri değil, hakkı ve hukuku savunmak Almanya’yı saygın kılar.