Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

Demek ki soruşturmacılar ayrı olacak, karar verenler ayrı olacak, icra edenler ayrı olacaktır. İcrayı kim/ler yapacaktır? İcrayı dayanışma ortaklıkları yapacaktır.

Hangi dayanışma ortaklıkları? Siyasi dayanışma ortaklıkları yapacaktır.

Hakemler karar verdikten sonra, mesela kişinin kolu kesilecek; kim kesecektir?

1) Önce mahkûmun kendi dayanışma ortaklığının sorumlusu bunu icra eder; böylece intikam hissi kalkar. 2) Sonra başkan bir dayanışma ortaklığına havale eder, o sadece başkanın emridir diye görevi yerine getirir. 3) Kabul eden olmazsa, mağdurun dayanışmasına izin verilir; icrayı yerine getirmesi istenir. 4) O da yerine getirmezse serbest bırakılır, kim isterse icra eder; icra eden suçlu olmaz. Burada emredilen bütün bunların bir arada cereyanıdır, sadece hakemlerin kararı değildir. “Kavvam” kelimesi bunun için kullanılmıştır.

“Bi’l-kısti / Kıst ile” (Maide 8)

KeSe” harfleri kesmek, koparmak, ayırmak anlamındadır. “Makas” kelimesi buradan geldiği gibi Türkçedeki “kesmek” ve “kısmak” da buradan gelir.

Hz. Nuh’un üç oğlu vardı; Ham, Sam, Yafes. Bu üç oğuldan Ham batıya gitti, Hint ve Avrupalıları oluşturdu; Yafes doğuya gitti, Türkleri ve Çinlileri oluşturdu; Sam da yerinde kaldı, Arapları ve zencileri oluşturdu. Bu üç grubun uygarlık dilleri arasında büyük benzerlik vardır. Dillerin birliği insanların atasının da bir olduğunu gösterir.

Kıst” eşit parçalara ayırmak demektir, “taksit” kelimesi de buradan gelir. “Kıst ile kaim olmak” kıst ile yönetmek anlamındadır. Hakemlerin olması, soruşturmacıların olması, dayanışma ortaklıklarının olması, başkanın olması hep bu kıstın temini içindir.

Kur’an’da “adaletle hükmedin” deniyor; burada da “kıst ile kaim olun” deniyor.

“Adalet” ile “kıst” arasında ne fark vardır?

“Kıst” doğrudan eşitliktir. Teraziye “kıstas” denir. İki kefe denk yapılır. Asıl olan insanlar arasında eşitliktir. İnsanlar eşit kişiliğe sahiptir. Bir yaşındaki zavallı bir bebek ile Karun kadar zengin olan kişi eşit muameleye girer, eşit diyet ödenir. Hukukun karşısında kişi olarak herkes eşittir. Bugün bu eşitlik kurallara, anayasalara, yasalara geçmiştir.

Batı’da hukuk kuvvetliyi daha kuvvetli yapmak içindir. Paralı olan zenginler parası olmayan fakirleri ezebilsin diye avukatlık müessesesi doğmuştur. Asilzadeleri savunmak ve onları halka hâkim kılmak için avukatlık müessesesi tesis edilmiştir. Hâlâ o sakat düşünce devam etmektedir. Peygamberler sisteminde yani Kur’an nizamında devlet zayıfı kuvvetli yapmak içindir. Peygamberler sisteminde zayıfın hukukunu koruyan devlettir.

“Kıst”ta eşitlik vardır. “Adl”da ise eşitlik yoktur. Eşitlik yapacağız diye uzun boylu ile kısa boyluya aynı boyda elbise giydiremeyiz, çalışkan ile tembeli aynı tutamayız.

Adalette herkese hakkını vermek esastır. Hak bir katkıya göre verilir, bir de ihtiyaca göre bölüşülür. Başka yerde zikredilen adalette bu farklılığın gözetilmesi gerekir. Bir sebep yoksa eşitlik ilkesine uyulur, ihtiyaç ve katkıya göre de farklılıklar gözetilir.

Müminlerin görevi kıst ve adli yani adaleti sağlamadır.

Şöyle bir şey sorulabilir: Sovyetler de aynı amaçla çıkmadı mı; ABD aynı amaçla savaşlar yapmıyor mu, dünyanın düzenini ve güvenini sağlamak için çaba göstermiyorlar mı? Bunların arkasında olan sermayenin gayesi de dünya devletini kurmak ve yeryüzünü adaletle yönetmek değil mi? Evet, onların iddiaları budur! Onlar diyorlar ki; biz güçlüyüz, bizim borumuz öter, kuvvetli olan haklıdır!

Biz de diyoruz ki; biz haklıyız. Kimsenin yenemeyeceği güç yanımızdadır. Siz sonunda mağlup olacaksınız. Adaleti biz tesis edeceğiz. Savaş Allah’a inananlarla inanmayanlar arasındadır. Bakalım en sonunda Allah inananları mı galip getirecek, yoksa inanmayanları mı? Olması gereken hakem kararlarının var olması ve uygulanması, hakemlik sisteminin oluşturulması, zorunlu askerlikle değil de ‘gönüllü müminlik’ ile sorunları çözme ve bu çözümlerin uygulanmasıdır. (Devamı var)