Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Allah tarafından yaratılmış olan insan için önemli olanın, sağcı, solcu, liberal, muhafazakâr, Yahudi, Hristiyan veya Budist olması değil, Müslüman olması önemlidir. Müslüman insan, yeryüzündeki hayatını dünya için değil, ahireti için yaşar. İnsanın dünya ve ahiret saadetinin tek adresi vardır. O da İslam’dır. İslam; tek saadet dini ve düzenidir. Kâinatta en üstün canlı olan insan, Kur’an’la eğitilir, manevi ve fen ilimleriyle donatılırsa, fert ve topluma faydalı bir kimse olur. Faydalı insanlardan oluşan toplum, İslam’a tabi olduğu için saadet bulur. Ancak insan ve cin şeytanları, Siyonistler, haçlı Hristiyanlar, bütün İslam ve insanlık düşmanları, fert ve toplumları İslam’dan uzaklaştırmak için en büyük tahribatı eğitim ve kültürel alanda yapıtılar. Eğitim ve kültürel alanda yapılan tahribat, Müslüman fert ve toplumların mayasını bozmakta, fesadına yol açmaktadır. Kur’an’la şekillenen eğitim, kişinin akıl ve muhakemesini kullanarak dini, ahlâki ve kültürel konularda iyi ve güzeli bulma, ilmi konularda doğrulara ulaşma, iktisadi konularda sahip olduğu kaynak ve faktörleri en iyi şekilde kullanarak faydalı mal ve hizmet üretme ve siyasette ise adaleti tesis etme yeteneklerini geliştirir. Kur’an’la eğitilmiş bir insan, yardımlaşma ve dayanışma şuuruyla yetişeceğinden kişiliğinde denge ve erdeme ulaşır, hem de içinde bulunduğu topluma yararlı olur. Kur’an’la eğitilmek yerine, materyalist muhtevalı bir eğitimle şekillenen insan, akil ve muhakemesini kullanamaz hale gelir. İnsan; dini, ahlâki ve kültürel konularda kötü ve çirkine sevk edilir, ilimde yanlış ve yalana yönlendirilir, ekonomide israf ve tembelliğe sevk edilir, siyasette ise baskı ve haksızlık yapmaya itilir. Zalim ve despotlara payende olmaya yöneltilir, kişiliksizleşir, yetenekleri körelir. Böyle fertler, çatışmacı, kin ve nefret yayan bir düzende toplumun bütün müspet değerlerini tahrip eder ve kendisi dâhil herkesle çatışır. Bir toplumun uğrayabileceği en büyük felaket, o toplumun eğitim sisteminin İslam’dan koparılmasıdır. Böylesi toplumlar iflah olmaz. Tarih, bu tür toplumların yok oluşunu gösteren örneklerle doludur. Bulunduğumuz coğrafya, bir bakıma eğitim ve kültürleri tahrip edilmiş toplumların mezarlığıdır. Kur’an; gerçekleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görmek için insanları yeryüzünü dolaşmaya davet eder. Enam 11: “De ki; yeryüzünü dolaşın da hele bakın gerçekleri ‘peygamberlerin tebliğ ettiği İslam’ı’ yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.” İnsan, bu seyahati hikmetle yaptığında, İslam’dan başka bir yola sapmaz.
FESAT
Siyonist ırkçı ve tekelci mihraklar, kendi sömürülerine süreklilik kazandırmak ve yeryüzüne hâkim olmak amacıyla toplumları materyalist eğimle, faizci kapitalist düzenle ifsat etmeyi bir görev bilmişlerdir. Günümüzde eğitim müfredatları, maneviyatçılığı değil materyalizmi telkin etmektedir. Hakkı değil, kaba kuvveti üstün tutmayı gerekli göstermektedir. Nefis terbiyesini değil, nefse esaretini önermektedir. Dolayısıyla insanı, hidayetten, ferasetten ve dirayetten yoksun bırakmaktadır. İslam coğrafyasını rahat sömürebilmek için eğitim ve kültür ifsat edilmektedir. Müslümanların kendi değerlerine göre bir eğitim politikası geliştirilmesi engellenmekte ve İslam esaslarına, Kur’an’a ve sünnete bağlılık adeta potansiyel bir tehlike olarak gösterilmektedir. Bugün Müslüman coğrafyanın geri kalmış olması, Müslümanların sahip olduğu ilmi ve kültürel değerlerin geriliğinden değildir. Tam tersine, Müslümanlar kendi değerlerinden uzaklaştırıldıkları için geri kalmış, kaynakları sömürülmüş, insanları işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Maalesef şahsi mevki ve menfaat hırsıyla AK Parti ve benzeri iş birlikçi, Batı taklitçisi kadrolar eğitim ve kültürel fesada destek vermişlerdir. Bu yol, yol değildir. Biz fert ve millet olarak Milli Görüş zihniyetini esas almadığımız, Saadet Partisi’ni tek başına iktidara taşımadığımız sürece, zilletten izzete geçiş yapamayız.
ISLAH
Siyaset ile insan arasında derin ilişkiler vardır. İnsanlık tarihinde bu ilişkiyi düzene koyan iki siyaset akımı vardır. Bunlardan birincisi, şeytan ve adamlarının, Siyonizm ve iş birlikçi zalim Batı’nın teklif ve telkin ettiği ifsat ve zulüm siyasetidir. İkincisi ise peygamberlerin ve ariflerin telkin ve teklif ettiği ıslah siyasetidir ki bu adil bir siyasettir. Tarih boyunca Müslümanlar; ıslah siyaseti yolunu benimsemişler, fert ve toplumda adil düzeni hâkim kılmışlardır. Günümüzde bu siyaset kapısını Milli Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi tutmuştur. Islah siyasetinin tek yürütücüsü olan Saadet Partisi’nin yol haritasında, Müslümanların kendine güveninin artırılması amacıyla hakkı üstün tutan İslam medeniyetinin tek üstün medeniyet olduğu şuurunun yaygınlaştırılması vardır. Bu şuurun geliştirilmesi için; aile, kadın, çocuk ve okul öncesi eğitimde maneviyatçılığın esas alınmasını zorunlu görür. Milli Görüş, İslam’ın fert ve toplum için zararlı bir şeymiş gibi gösterilmesini doğru bulmaz. Bilakis fert ve toplumların ıslahında İslam’ın tek çare olduğuna yürekten inanır. İslam; İslam’dan geçinen İslamcıların, hakka batıl karıştırmada uzmanlaşmış muhafazakâr münafıkların dini değil, hakikaten İslam’a din ve düzen olarak teslim olmuş müminlerin ve Müslümanların teslim olduğu bir dindir. Bu bakımdan Milli Görüş; İslam’ın doğru bir şekilde öğrenilmesi için fikri çalışmalara, fıkıh ve kavram çalışmalarına ve bu çalışmaların Kur’an-ı Kerim, hadis ve İslam ile ilgili temel kaynaklar esas alınarak yapılmasına özen gösterir. Hiçbir medeniyet kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bunun için güçlü kurumlara, araştırma merkezlerine, enstitü ve üniversitelere ihtiyaç vardır. Bu kurumların başında manevi ilimler üniversitesi gelmektedir. Müslümanlar; ıslah için yapacakları faaliyetlerde, küçük hedeflerle, büyük zaferlere ulaşamazlar. Yeni Bir Dünya, ancak büyük hedeflerle ciddi ve kapsamlı çalışmalarla kurulabilir. Bunun için Müslüman’ın hayatı, iman ve cihat olmalıdır. Selam hidayete tabi olanlara…