Haber şöyle; bu sefer ev çalındı; bir hırsız ev çaldı. Çalan kişi evin içindekileri değil de yani evin içindekilerle birlikte evi çalmış. Evin içindekileri çalmakla uğraşmaktansa evi tamamen çalayım demiş olmalı! Evin içindekileri çalmak zahmetli iş olacak ki zahmete girmek istememiş hırsız! O kadar obur ki evden eşya değil de evi olduğu gibi çalmış! Aynen çizgi film karakteri obur Tazmanya Canavarı’nın acıktığında buzdolabından yiyecek almak yerine buzdolabını tamamen ağzına atıp yemesi gibi! Hırsızın evi uzaktan kumandayla çalmadığına şükredilmeli! Düşünsenize hırsızlar evleri çizgi filmlerde olduğu gibi uzaktan kumandayla fiyt fiyt yaptırıp çalıp gidiyormuş! Şehirlerde binalar oradan oraya gidiyor oradan oraya! İnsanlar yahu şurada bizim bina vardı nereye gitti acaba diyormuş! Binalar sürekli yer değiştiriyormuş! Ulan bizim bina Avrupa yakasındaydı nasıl oldu da Anadolu yakasına geçti diyorlarmış! Sanki kentsel dönüşüm mübarek! Şehirlerde apartmanlar sürekli geziyor! Binaların içindeki insanlar her gün bir yerde oluyormuş! Ulan çalıyorsun çalmaya bari binamızı şöyle lüks bir yere götür de değeri artsın diyormuş insanlar! Nasıl olsa lüks semtlerdekilerin de senden farkı yok. Oraya götür yabancılık çekmezsin bay hırsız! Ülkemizde deveyi havuduyla yutanlar da genelde lüks semtlerde oturuyor. Tek farkları, ‘evleri çalarken’ yasaya uyarak yasal bir şekilde çalıyorlar. Nasıl mı?

Asgari ücreti, çalanların işine gelecek şekilde düzenleyerek çalışanların emeğini çalıp beş paralık ediyorlar. O lüks semtlerde lüks dairesi olanlar, çalıştırdıkları personellerine kendi gelirlerine göre üç kuruşluk değerde olan asgari ücreti vererek bir değil binlerce evi yasal bir şekilde çalıyorlar. Çalıştırdıkları işçilerin bir yıllık gelirini kendileri bir günde harcayanlar, yasalara uygun şekilde asgari ücreti ayarlayıp yasalara uygun şekilde binlerce insanın evlerini tek seferde çalıp götürüyorlar. Çalıştırdıkları her bir insana kendi gelirinin çeyreğini bile vermeyip insanların insanca yaşamasını engelleyenler, insanların sadece evlerini değil geleceklerini de çalıyorlar. Kendisi lüks dairede oturup işçisinin kirada oturmasını sağlayanlar, işçilerinin sadece evlerini değil geleceklerini ve yaşama dair umutlarını da sürekli çalıyorlar. Sorsanız her şey yasalara uygundur, efendim asgari ücret şu kadar biz de asgari ücreti veriyoruz işte derler. Oysa asgari ücreti belirlerken bir insanın standart bir yaşam sürmesini değil de nefes alacak şekilde hayatta kalmasını yani ölmeyecek kadar yaşamasını hesap ederek asgari ücreti belirleyenler de aynı kişilerdir. Her yıl asgari ücreti belirlemek için yapılan toplantılarda toplananların hiçbiri asgari ücretle çalışan değil; asgari ücret belirlemenin ve asgari ücretin komedi olduğunun görülmesi için bu yeterli değil mi; insan o toplantılara bakarken gülmemek için kendini zor tutuyor. Agalar marabaların hayatta kalıp kalmayacağına karar veriyorlar; yaşamasın ama ölmesin de, yaşamak neymiş nerede görülmüş bir işçinin yaşadığı mantığı var kararlarda. Agalar yaşasın yeter işçiler için yaşamak da neymiş! Yaşamak dediğin patronların işi. İşçi çalışsın işçinin yaşamasına gerek yok, işçi çalışsın patron yaşasın! Emekmiş, alın teriymiş, kutsalmış, kul hakkıymış, geçiniz bunlar bu çağda agalara sökmüyor. Geldik mi komedinin kuyruğuna; hırsızlara emekten, alın terinden, kutsallıktan, kul hakkından bahsetmek komedidir; adamlar çalıyor biz efendim emek kutsaldır, işçinin emeğinin karşılığını vermemek kul hakkı yemektir diyoruz, bunlara inansalar zaten çalmazlar. Sadece asgari ücretle evleri çalmıyorlar emeklilere haklarını vermeyerek de emeklilerin evlerini çalıyorlar. Emekli maaşları nefes alacak kadar bile yok. Emeklilere emeklisin ya çalışmaya devam et ya da öl diyorlar. Emekli emeklilik yaşamıyor artık çalışmaya devam ediyor çalışsa da ölmeyecek kadar yaşayacak şekilde asgari ücretle çalışıyor. Çalışanın emekçinin yaşamaya hakkı yok ya emeklinin de yaşamaya hakkı yok. Patronlar yaşasın yeter! İşçiler emekliler yaşamasınlar, nefes alsınlar yeterli! Nefes beleş!

Ülkemiz trajikomiklikler ülkesidir!