Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

“Ve’zkürû / ve zikredin (ve anlatın ve anın)(Maide 7)

Namazda kıraatin farz olduğunda icma vardır.

Yani manasını anlamasak da namazda Kur’an’ı okuyacağız. Ayrıca zikir de farzdır ama bunun nasıl olacağı tespit edilmemiştir.

Kur’an okuyun, manasını anlayın, manasını da verin ile yetinmeyiz. Çünkü Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini anlatın diyor.

Kur’an okuduğunuzda sadece bizim üzerimizdeki nimeti değil de tüm insanlara, tüm mahlukata olan rahmetini öğreniriz. O halde buradaki “zikredin” emrine göre namazdan evvel veya sonra zikredilmesi gerekir.

Bunun çözümü şudur?

Toplantıya başladığımızda bir açış namazı kılarız. Bu takdirde zikir namazdan sonra başlar. Sonra dağılırken namaz kılarız, o da namazdan evvelki zikirdir.

Şimdi namazları tekrar edelim, hatırlayalım.

Günde üç defa toplantı yapılacaktır.

Sabah toplantısı. Vitir kılınacak, kahvaltı yapılacak, mescide gelinecek. Vitir cemaatle farz değil. Sabah sohbeti yapılacak. Sabah namazı kılınarak dağılınacak.

Öğle toplantısı. Öğle ezanı okunduktan sonra yemek yenecek ve sonra mescide gelinecek, öğle namazı kılınacak. Müzakere yapılacak. İkindi kılınarak dağılınacak. Eğer günler çok kısa ise müzakere kısa kesilir.

Akşam toplantısı. Akşam ezanı okunacak. Herkes yemeğini yiyecek. Mescide gelinecek, akşam namazı kılınacak ve sohbete başlanacak. Yatsı kılınarak dağılınacak.

Böylece toplantı başlarken namaz kılınacak, bir de toplantı biterken namaz kılınacak. Bunun istisnası sadece vitirdir. Vitir namazı evde kılınacak.

Süleyman Karagülle Hoca diyor ki: Şimdiye kadarki içtihadım iş tatilinde namaz kılma şeklinde idi. Bu ayete göre içtihadımı değiştiriyorum. Toplantı yapılmadan önce namaz kılınacak ve toplantı sona erince de namaz kılınacak. Emri böyle anladığımız zaman, sabah namazı hariç diğer namazlarda toplantı başlamadan önce herkes gelecek, toplantı bitmeden önce kimse gitmeyecek. Allah aşiretimizi/ocağımızı bir apartmanda birleştirerek namaz kılmamızı nasip ettiği zaman, iş yerimiz de apartmanımızın altında ise bu mesaiyi uygulayacağız. Bizim bu hususta “Yüz Dairelik Lojmanlı İşyeri Apartmanı Projemiz” vardır. Bu projede her aşiret/ocak bir katta oturur ve özel meclisleri yani mescitleri vardır, burada bu çok kolay gerçekleşir.

“Ni’metellahi aleyküm / Allah’ın sizin üzerindeki nimetini (zikredin)” (Maide 7)

Allah’ın rahmeti” var, “Allah’ın nimeti” vardır. Allah’ın nimeti ekonomik rahmetidir, rahmeti de sosyal nimetidir. “Rahmet” kelime anlamı olarak annenin çocuklarına yaptıklarıdır. “Nimet” ise davarların bize verdiği süt ve ettir. Yani “nimet” çalışmamızla ilgilidir, ekonomiktir; oysa “rahmet” sosyaldir, birbirimize karşı yaptığımız iyiliklerdir.

Allah’ın nimeti” deyince topluluğun nimeti olarak anlayabiliriz.

Günde üç defa bir araya geleceğiz ve topluluğun işlerini görüşeceğiz.

Kapitalistler gayenin insan olduğunu, toplulukların insana hizmet için var olduğunu söylemekte; sosyalistler ise gayenin topluluk olduğunu, kişilerin ise topluluğu yaşatmak için var olduğunu söylemektedirler. Tavuk-yumurta, yumurta-tavuk hikâyesidir bu. Topluluksuz fert olmaz, fertsiz de topluluk olmaz. Burası tamam, ancak bu uzlaşmayı nasıl yapacağız?

Kişi kendi başına kaldığı zaman kendi çıkarını düşünecektir. Ne var ki bu çıkarını meşru yoldan yani kurallara uyarak sağlayacaktır. Kişiler bir araya gelip müzakereye geçtikleri zaman ise ortak çıkar düşünülecektir. İster toplu görüşmelerde ister kendi içtihatlarında unutulmaması gereken şey çıkar paralelliğidir.

(Devamı var)