Emperyal güçler haritayı çizer; biz ise sanki karşı duruyormuş gibi rol keseriz. Kamera çalışırken yüksek perdeden hamaset, kamera kapanınca masalarda geri adım… Ve günün sonunda onların planı tıkır tıkır işler. Türkiye’nin Suriye politikasında yaşadığımız büyük savrulma, işte bu acı gerçeğin en net fotoğrafıdır.

Yıllarca meydanlarda “oyun bozduk, tuzakları dağıttık, dik durduk” denildi.
Ama aynı günlerde Washington’da, Moskova’da, Londra’da kimlerle neyin konuşulduğu milletin gözünden özenle saklandı.
Geçmişte ise itiraf niteliğinde açıklamalar ardı ardına gelmişti.

Bunlardan biri 2017’de bizzat dönemin hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’tan geldi.
Kurtulmuş o gün, cesaretle şu cümleyi kurdu:
“Suriye politikası baştan beri yanlıştı.”

Ancak bu sözün devamı gelmedi.
Çünkü bu çıkış, iktidarın büyük hikâyesine ters düşüyordu.
Ve nitekim öyle de oldu:
Erdoğan, Kurtulmuş’un kulağını çekti ve ‘kendini aşan sözler söyleme’ diyerek konuyu kapattı.
Sonrasında aynı cümleyi bir daha duyan olmadı.
Yanlış politikanın itirafı yarım bırakıldı; çünkü yanlışın hesabı sorulursa zincir çok geriye giderdi.

Ama gerçek kaçınılmazdı:
Kardeşim dediğimiz Esad bir gecede “katil” oldu.
Halep “kırmızı çizgi” ilan edildi, ertesi gün diplomasi masalarında pazarlık başlığına dönüştü.
“Terör koridoruna izin vermeyeceğiz” dendi; fakat sahadaki tablo tam tersini gösterdi.
‘Yanlıştı’ diyebilenler hemen susturuldu; fakat yanlışlar yıllarca ısrarla devam ettirildi.

Tam da bu noktada, fotoğraf daha da netleşiyor:
Bir dönem Kuzey Irak’ta adım adım uygulanan senaryonun bugün birebir kopyası, bu kez Kuzey Suriye’de devreye sokuluyor.
O yıllarda nasıl “terörle mücadele” söylemi altında fiilî bir yapının kurumsallaşmasına göz yumulduysa, bugün de aynı süreç farklı isimler ve farklı aktörlerle tekrarlanıyor.
Kuzey Irak’ta önce küçük adımlarla başlayan, sonra haritalara işlenen ve nihayetinde uluslararası meşruiyet kazandırılan düzen nasıl kurulduysa, şimdi aynı mühendislik çalışmalarının Kuzey Suriye’de yürütüldüğünü görüyoruz.
Yani dün orada yapılan, bugün burada tekrarlanıyor; değişen sadece coğrafya, değişmeyen ise planın sahipleri.

Bütün bu savrulmaların, zikzakların, u-dönüşlerinin ortasında olan şey ise şudur:

Emperyal planlar değişmedi; sadece bizim sözlerimiz değişti.
Plan onlarda sabitti, rol bizde sürekli yenilendi.

Dahası var…

Yanlış olduğu bizzat itiraf edilen bu politikanın bedelini, karar verenler değil;
evladını toprağa veren analar, yuvası dağılan aileler, ekonomisi çökertilen bu millet ödedi.
Masalarda oturanlar konumlarını korurken fatura hep aşağıdaki insana kesildi.

On yıldan uzun süre aynı yanlışta ısrar edildi.
Bu süreç boyunca millet, bilinçli bir şekilde başka bir hikâyeye inandırıldı.

Amerikan raporları yıllar önce haritayı çizmişti.
Bugün sahada olan her şey, o raporların sayfalarından farksız.
“Biz karşı çıktık” denilen projeler, sessiz kabullenişlerle adım adım uygulandı.
Sonra adına “büyük diplomasi” dendi; eleştirenlere ise “oyunu anlamayanlar” muamelesi yapıldı.

Oysa millet artık makyajlı sözlere değil, çıplak gerçeğe bakıyor.

Ve çıplak gerçek şudur:

Haritayı emperyalistler çizdi, biz ise itiraz ediyor gibi yapıp sonunda aynısını uyguladık.
Halkı hamasetle uyuşturanlar, sahadaki gerçekleri perdelemeye çalıştı ama bugün hiçbir perde bu çelişkiyi örtemiyor.

Türkiye’nin ihtiyacı; rol yapan bir siyaset değil, ilkeye dayalı tutarlı bir dış politikadır.
Bugün de yarın da değişmeyecek tek gerçek budur.

Whatsapp Image 2025 12 02 At 15.18.16Whatsapp Image 2025 12 02 At 15.18.16 (1)