Çarpık zihinlerin üretmeyeceği bahanesi çoktur. Baştan beri gelişimlere hamaset ile yaklaşan, gerçekleri büsbütün göz ardı eden, dalgalar üzerinde savrulan anlayışların varacağı en son yerin burası olması kaçınılmazdı.

Büyük soykırımın alabildiğine vahşi olması, insanlığın kimi kesimlerinin duyarlıkla sahiplendiği bir süreçten geçtik. Dünyanın üçte birini oluşturan Müslümanların lidersiz ve sahipsiz oluşları yüzünden bütünlükten uzak ve dağılmışlıkları yüzünden mazlumların direnişi ve güçleri bir yere kadardı.

Emperyalizm bir bütündür. Aralarında rol ve görev dağılımları bulunur. Kimileri vahşi yüzlerini göstermekten kaçınmaz ve sakınmazlarken, kimileri de birkaç yüzüyle görünürler.

Asıl sorun Müslümanlarda. Müslümanların tutarsızlıkları, güvensizlikleri, dahası hamaset ile avunmalarıdır. Şu altmışa yakın ülkenin aralarında küçük dayanışmaları bile çok şey değiştirir. Diğer yandan üçüncü dünya ülkelerinden birçoğunun tutumu da hesaba katılırsa ne çok değişirdi. Müslüman ülkelerinin hemen birçoğunun liderinin ayak bağları olduğundan yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Hiçbir hamleyi göze alamıyorlar.

İran ve Şia üzerinden kamp kuranlar ve taraf tutanlar kendilerinin sahip oldukları kesimlerden hiçbir hamlenin gelmeyişi asıl acılı dramı oluşturuyor. Suriye’nin bir gücü yoktu ama bir tek tutumu vardı; Filistin’e, Lübnan’a onlar üzerinden yardımlar gidiyordu. Suriye’nin yeni durumu ve konumundan sonra bu yollar ve kapılar tamamen kapanmış oldu. Siyonist İsrail iyice rahatladı ve soluklandı. Eskiden de Suriye’ye istediği zaman saldırıyordu fakat yeni zamanda artık tamamen kontrol kendilerinde.

Hamaset yaygaracıları Şam’ın fethinden(!) sonra yakın zamanda Mescid-i Aksa’nın kurtuluşunu ve fethini haykırıyorlardı. Üzerinden çok geçmeden şimdi artık çaresiz kalmışlıklarının bir sonucu olarak Gazze halkının hicretini savunuyorlar. Çünkü artık onların başka seçenekleri yoktur.

Meydanlarda sloganlarla, büyük gösterilerle çok büyüklenenler kendi iç dünyalarında olup bitenleri göz ardı ederek meydanları çınlatıyorlardı. Şimdi ne oldu? Türkiye, ticari faaliyetlerini hiç aksatmadı, Azeri petrolünü aktarmaktan asla geri kalmadı. “Arap Baharı” emperyal dalgasının oluşumundan sonra Malatya’ya kurulan Kürecik üssüne dokunma cesareti bile gösterilemedi. İsrail’i bir terör devleti olarak nitelemelerine karşın onlarla ticari ve diplomatik ilişiklerini kesmiyorlar. Sadece konuşuyorlar.

Emperyalizm şu soykırımından asla vazgeçmeyecek. Son aşamada çaresiz kalmış bir halkın son insanına kadar ya öldürüp tamamen sahip olacaklar ya da onları tehcire zorlayacaklar.

Bu savaş İslâm’a karşıdır ve çok yönlüdür. Amerika’da Trump’a İstanbul’un bir an önce alınıp kendilerine verilmesini isteyen ve dileyen papazın niyeti ne ise hemen hepsinin düşünce ve niyeti de aynıdır.

Filistin toprakları Filistinlilerindir. Onlara karşı açılmış olan savaş sadece onlara değil bütün Müslümanlara ve İslâm’a karşıdır.

Suriye’de kimi göz boyayıcı hamleler neyin üzerini örtecek?

Elbette biliyoruz ki güç dengeleri farklıdır. Fakat bunu bozacak hamleler yok değil. Tek sorun Müslümanların birlikte olamayışları, bir araya gelemeyişleri, aralarındaki fitneden meşguliyet alanları veya kimi yapay oluşlar ile oyalanışları asıl sorunları.

Gündemler sık değişiyor, büyük dalgalar oluşuyor, kitleler öylesine avunup duruyorlar.

Gazze’de ne olmuş neler oluyor, neler olacak artık çok da umurlarında değil.

Efendimiz dönemiyle bugünü özdeş kılmak ne kadar sağlıklıdır? Efendimiz’e göz açtırmayan putlara tapan halkıydı. Onların hicreti zorunluluktu, gelecekleri vardı. Filistin halkının hicreti Müslümanların hicreti ve tamamen vazgeçişleridir.