Olanı biteniyle bugünü yaşıyoruz. Hem yapıp ettiklerimizle hem de olan bitenlerle. Yaptıklarımızın sorumlusuyuz, her zerresine kadar onu bedelini de vermek durumundayız. Zilzal Suresi’ndeki uyarı bizim için bir ölçü. Zerre, parçalanamayacak kadar olan en küçük parçadır. Güneş huzmelerinde titreşen nesnelere zerre denir. Bu sure geldiğinde Efendimiz Hazreti Ebubekir ile sofradadırlar. Ebubekir bunları duyunca lokmalar boğazına takılır yutkunamaz, ağlamaya başlar. Zerre kadar olan bir yanlışlıktan olan sorumluluktan nasıl kurtulunur, hesabı nasıl verilir düşüncesindedir. Bu böyle bir duyarlık ve incelik.

İyilik ve güzelliklerin de aynı şekilde karşılığı olacak.

İnsan sorumlu demek. Hayata, olana bitene, kendine ve dışına karşı sorumlu. Kendisi iyilik ve güzellikleri yapma yerine getirme yükümlülüğünde iken, aynı şekilde yapılanlardan da dahli olsun ya da olmasın sorumludur. İnsan, insana karşı yapıp ettiklerine karşı kayıtsız kalamaz. Gücü yetiyorsa müdahil olacak, engelleyebilecek ise engeller. Yetmiyorsa uyarıda bulunur, buna da gücü yetmiyor ve karşı duramıyorsa ona karşı tavır alır. Bu sonuncu tutum imanın en zayıf olanını gösterir. Bu, şu demektir, müdahil olmalı, engellemeli, önüne geçmeli, uyarmalı. Tavır da bir uyarıdır ama yeterli değildir.

Şu zamanda dört bir yanımızda olumsuzluklar her yönüyle akıp duruyor. Günlük haberleri izlemekten insan neredeyse ikrah ediyor, tiksiniyor, içi yanıyor. Evet içi yanıyor ama olaylar durmuyor, bitmiyor, sürüyor.

Müslüman olma bilinç ve duyarlığı daha çok özen göstermek durumundayız. Çünkü bize olan uyarı, dikkat zerre ölçüsüyle tanımlanıyor. Etrafımızda titreşip durun bunca olumsuzluğun üstesinde gelme bir tavır sorunudur. Uyarma, uyandırma, bilgilendirme ve anlatma sorunu.

Her türlü olumsuzluğa karış mücadele etmek Müslüman için bir cihattır. İbadet özelliğindedir. Çünkü zerreler ölçüsünce birikenler insanın hayır ve şer hanelerine kayda geçer.

Zor zamanın insanıyız. Zorlukların katmerleşerek çoğaldığı, büyüdüğü bir zamandayız. İnsanın değersizliği yaşananlarla belli oluyor. En değerli varlık olan insan kendini korumak zorunadır. Bu etrafa yayılan bir güzellik dalgası olur. İnsandan insana, çevreden çevreye ve hatta dünyaya yansır, sirayet eder. İyilikler de kötülükler de bulaşıcıdır. Olumlu ya da olumsuz etkiler.

Günümüzde dünyanın bir ucundaki bir etkinlik, absürtlük ya da kötülük bir bakıyorsunuz ki dalgalarla yayılıyor, etkiliyor.

İnsanlık için en gerekli olan, adalet, merhamet, iyilik ve güzelliklerdir. Bunlar insanların gönüllerine giren, huzur veren, rahatlatan hallerdir.

Köylerin, kasabaların, kentlerin karakterleri özeldir. Her bölge, ulus ve hatta kıtalardaki insanların genel tutumları kısmen ya da genel olarak birbirine benzer. Bir kent insanı kendini “dadaş” bir başkası kendisini “gakko” veya başka bir sıfatla tanımlar. Onların konuşma tarzları, yaklaşımları, efelikleri veya efendilikleri de o haller içinde belli olur.

Emperyalizm, sömürge, Siyonizm, Amerika, İngiltere dışarıdan bakılınca ne oldukları iyi kötü bilinir. Amerika ilk olumsuzluğunu işgal ve zulümle oluşturmuştur. Yerli Kızılderilileri yurtlarından ederken onların soylarını neredeyse kurutmuştur. Afrika’dan götürdükleri siyahileri insanlık dışı bir hayata mahkûm etmeleri yüz yılların olumsuzluklarıdır. Bugün için de aynı ruh haliyle dünya insanlığına zulmetmektedir. İnsanlık da olan bitene sadece seyirci olmakta. Sömürge denilince ruhlarına yerleşen ve var olan İngilizleri, İspanyolları, Fransızları, Portekizlileri, Hollandalıları görmezden gelemeyiz.

Batı’dan gelen sömürge, işgal, zulümlere dâhil olmak, sessiz kalmak ya da boş vermek de sorumlulukları ağırlaştırıyor. İnsanlığın kurtuluşu insanın kendisine bağlı.