Papalık, bir inanç ve düşünce zihniyetinin zirvesidir. Bu, bir kültür ve inanışın temellerini oluşturan ya da onu temsil eden, var olmasını sağlayan bir üst kurum. Hıristiyanların kendi aralarında bile tam anlamıyla bütünleşemediği ama alabildiğine etkili olan bir kurum. Bu, kimi zaman bir devlet konumunda genel anlamda da Hıristiyan toplumunun çatısını oluşturuyor.
Hıristiyanlar aralarında bu anlamda birleşemezlerken, çatışıyorlarken yeri ve zamanı geldiğinde birlik olabiliyorlar. Çıkarlar veya yakınlaşmalar karşı varlıkların gücüne bağlıdır.
İslâm milletinin bütünlüğünü sağlayan bir Kitap’larının oluşudur. Onun etrafında bir tartışmanın olmayışıdır. Her ne kadar modern zamanlarda veya geçmişte de Kur’an’ı tartışmaya açmak isteyenler hiçbir zaman bir sonuca varmamışlardır. Cılız girişimler olarak kalmış. Batı düşüncesi ise bu gibi uç ve sınırlı olanları abartmak, hatta gündemde tutmak gibi bir ödevi vardır.
Her toplum, kültür ve inanış sahipleri kendilerini güçlendirmek, ayakta tutmak için çabalarlar. Bu onların sorumluluk alanıdır.
Müslümanların asıl sorunu kendi bütünlüklerinin içinde kalmak ve onu daha sağlıklı bir düzlemde taşımak, geliştirmek, yeri ve zamanı gelince yenilmek gibi bir sorumluluğu bulunuyor. Var olmanın bir gereğidir.
Batı düşüncesi karşısında aciz görünen veya öyle olduğunu sananlar kendilerinden kaçıyorlar. Manevi yurtlarını terk ederek başka sığ alanları sığınma çabasında oluyorlar. Güç elbette ki bir olgudur ama bu olgunun giderilmesi her zaman için olasıdır. Tarihin seyrine bakmak bile bu anlamda yeterlidir.
Papalık bir makamdır Katolik Hıristiyanlık için ve değerlidir. Onun her ne olursa olsun korunma gerekliliği vardır. Laiklik olgusu ile sanki dışarıda bırakılmış gibi görünse de gelişmelere göre yeri ve zamanı gelince devreye doğal olarak girer. En radikal laikler bile kimi zaman ona sığınırlar. Fransa örneği ortada. Laiklikten ödün vermiyor gibi görünse de istendiğinde Papalığın Katolik zihniyetine sarılınır. Bunu yakın zamanda “Arap Baharı” emperyal dalgası sırasında Fransız dışişleri gündeme getirdi. Kime karşı, Kuzey Afrika ülkelerine yani Müslümanlara karşı. Onların Cezayir gibi kimi bölgeleri ellerinden kaçırmış olmaları unutulamaz. Ya da Afrika’nın kimi ülkelerindeki varlıklarını koruma gibi bir amaçları bulunuyor.
Papalık, bir buçuk milyar Hıristiyan toplumunun üst kurumudur. Onların inanışlarının dışında kalanlar için bu bir güçtür. Emperyalizmin manevi gücüdür aynı zamanda.
Papa 14. Leo’nun ülkemize gelişi, belli faaliyetlerde bulunuşu ve gidişinin psikolojik yansımalarının hafifsenmesi ya da görünmezlikten gelinmesi sadece bir boş vermişlik değil, bir büyük ihmaldir. Her millet inancı gereği kendini korumak durumundadır. Kendi inanış ve düşüncesinin daha anlaşılır, anlatılır bir gereklilik.
Papa ile ilişkiler bir anlamda Hıristiyan Katolik ümmete, topluluğa karşı bir tutumla kendini belli eder. Müslümanların genel anlamda bütünlüğü sağlayacak olan bir üst kurumlarının olmayışı bir sorundur. Siyasal bütünlükleri açısından AB, NATO gibi üstü kurumları olan Batı’nın manevi üst kurumu ise Papalıktır. Bunların hemen hepsi birer gerçek.
Yakın zamanda emperyalizmin Haçlı zihniyeti Siyonizm ile birlikteliğinden yeni çatı kurumlar oluşturuluyor. İbrahimi bir oluş. Peki bunları kime karşı oluşturuyorlar diye bir soru akla gelmiyor mu? Elbette ki Batı için asıl sorun İslâm ve Müslümanlardır. Onların etkisiz kılınması gerektiğinden, içeriden de kuşatılmaları, işgalleri gerekmektedir.
Müslümanların bakışında olumlu ve sevimli bir Papalık gösterisi de gerekmektedir. Hafifsenerek ya da basitleştirilerek ötelenemez.
Müslümanlar kendi olgunlukların bütünlüğünde ancak var olabilirler.