MUHARREF DİNLER

Allah Teâlâ tarafından peygamberler aracılığıyla gönderildiği halde, insanlar tarafından tahrif edilmiş, aslı değiştirilmiş dinlere “muharref dinler” denilir. Bunlara örnek “Yahudilik ve Hıristiyanlık”tır. Kur’an-ı Kerim’de, Yahudi ve Hıristiyanların dinlerini bozdukları ve kâfir oldukları belirtilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de Hıristiyanların kâfir oldukları “Allah üçten birisidir diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır” (Maide Sûresi, 73), “Meryem oğlu Mesih (İsa), Allah’tır diyenler kesinlikle kâfir oldular” (Maide Sûresi, 72) ayetlerinde açıklanmaktadır.

Yahudilerin kâfir oldukları hakkında ise, “Yahudiler Uzeyr Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl sapıyorlar!” (Tevbe Sûresi, 30) buyurulmaktadır.

Yine Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve Hıristiyanları cehennem konusunda, müşriklerle eş tutan birçok ayet vardır. Bunlardan birinde “Gerek ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en şerlisidirler” (Beyyine Sûresi, 6) buyurulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de sıkça geçen “Ehlü”l-Kitap” kavramı üzerinden Yahudi ve Hıristiyanlara ayrıcalıklı davranılması gerektiği fikri, alttan alta işlenmekte ve bunlarla Müslümanlar arasında ünsiyet peyda edilmek istenmektedir. Bu bakımdan Kur’an’ın “Ehl-i Kitap” kavramına yüklediği anlamı vuzuha kavuşturmak gerekir.

“Ehl-i Kitap” kavramının sözlük anlamı, “Kitap ehli” ve “Kitaplılar” demektir. Kur’an’da 31 ayette geçen “Ehlü’l-kitap” tamlaması “İlâhî bir kitaba inananlar” anlamında olup, “Yahudi ve Hıristiyanları” tarif eder. Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve Hıristiyanları -kendi aralarındaki benzer özelliklerinden dolayı- birlikte anlatmak istediği zaman “Ehlü’l-kitap” demekte, ayrı ayrı anlattığı zaman da Yahudiler için “yehûd”, Hıristiyanlar için “nasârâ” tabirini kullanmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen “Ehlü’l-kitap” kavramı sadece bir tanımlamadır. Bu kavramdan hareketle bugünkü Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa “hak din” muamelesi yapmak, bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları diğer kâfirlerden farklı görmek, İslâm’ın ruhuna terstir. Eğer Yahudi ve Hıristiyanlar kendi dinleri üzerinde yaşadıkları zaman “cennet”e gidecek ve kurtuluşa erecek olsaydı Peygamber Efendimiz, Yahudilerle harp etmez; Hıristiyan hükümdarlara mektup göndererek İslâm’a davet etmezdi.

Kur’an-ı Kerim’deki “Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir” (Bakara Sûresi, 62) ayetini istismar ederek “Ehl-i Kitap”ın kurtuluşa ereceği fikrini ilk defa ortaya atan Muhammed Abduh’tur. Abduh’un iddiasının aksine bu ayette belirtilen ve “Rableri katında ecir alacak Yahudi ve Hıristiyanlar”, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in risâletinden önce gelmiş, şirke düşmemiş ehl-i fetret kimselerdir.

Peygamberimiz (s.a.v)’in davetine icabet etmeyenler ve günümüzdeki Yahudi ve Hıristiyanların şirk ehli oldukları Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Yahudiler Uzeyr Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl sapıyorlar!” (Tevbe Sûresi, 30).

Bakara Sûresi, 62’nci ayet İslâm’ın ilk yıllarında bazı Müslümanların aklına takılan bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki: Onlar “İslâm’dan başka bir din Allah katında kabul edilmeyecek” (Al-i İmran Sûresi, 85) ayeti nazil olunca İslâm’dan önce Hıristiyan veya Yahudi olan dede ve babalarının bütün amellerinin boşuna gideceği zannına kapıldılar. Allah-u Teâlâ’da bu ayet-i kerime ile İslâm gelmeden önce bu özelliklere sahip olanların kurtuluşa ereceğini bildirdi.

“Biz seni bütün insanlara bir rahmet müjdecisi ve azab habercisi olarak gönderdik” (Sebe Sûresi, 28) ayeti, Peygamberimiz (sav)’in tüm insanlık için gönderildiğine işaret eder. Yine “O halde Allah’a, O’nun Peygamberine ve indirdiğimiz O nura (Kur’an’a) iman edin” (Teğabün Sûresi, 8) ayetinde Yahudi ve Hıristiyanlar istisna tutulmamıştır.

Zira İslâm geldikten sonra Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman etmesi gerektiği, “Ey Resulüm de ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a hem de bütün kelimelerine iman getiren o ümmî Peygambere, Resulü’ne iman edin ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız” (A’raf Sûresi, 157-158) ayetinde açıkça belirtilmektedir.

Yine “Hiç şüphesiz Allah katında din İslâm’dır” (Al-i İmran Sûresi, 19) ve “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa-benimserse, asla ondan kabul edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardandır” (Al-i İmran Sûresi, 85) ayetleriyle de İslâm’a inanmaktan başka çıkar yol olmadığı teyid edilmektedir.

(Devam edecek)