Hicrî 12’nci asrın müceddidi Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Tarikat-ı Nakşibendiyye’nin Halidiyye kolunun başı olarak tanınmış, Ehl-i Sünnet dışındaki akımlarla ilmî tartışmalar yapmış; Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye tarafından desteklenmiş mümtaz bir âlim, mümtaz bir mutasavvıftır.

Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî’nin İrade-i Cüz’iyye’yi konu alan “Risâletü’l-‘ikdi’l-cevherî fî’l-fark beyne kesbeyi’l-Mâtürîdî ve’l-Eş‘arî” adlı kıymetli eseri, Hicri 1259 İstanbul ve Hicri 1334 Şam’da basılmıştır. İmam Eş‘arî ve İmam Mâtürîdî’nin, kulların fiillerinin yaratılması meselesindeki görüş farklılıklarını konu edinmektedir.

Mevlâna Hâlid rahmetullahi aleyh, derin ilmiyle temayüz etmiş mümtaz bir âlimdir. Onun “Risâletü’l-‘ikdi’l-cevherî fî’l-fark beyne kesbeyi’l-Mâtürîdî ve’l-Eş‘arî” adlı eseriyle, Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi’nin “Mevkîfu’l-Beşer Tahte Sultâni’l-Kader” eserleri, İslâm akaidi ve kelâmı konusunda başvuru kaynaklarıdır. Bu bakımdan Mevlâna Hâlid rahmetullahi aleyhin mezkûr risâlesini tanıtmanın faydalı olacağı kanaati hâsıl oldu.

Mezkûr eserin üç önemli şerhi bulunmaktadır. Bunlardan birisi “es-Simtu’l-‘Abkarî fî Şerhi’l-‘İkdi’l-Cevherî”dir ki Abdülhamid Harpûtî (vefatı: 1902) tarafından yazılmış ve 1887’de İstanbul’da basılmıştır. Diğer şerhi Ahsenü’l-Makâl fî Şerhi Risâleti Halkı’l-A’mâl”dir ki İbrahim Fasih Hayderî tarafından yazılmış ve 1967 tarihinde Bağdat’ta basılmıştır. Üçüncü şerhi el-Minhatü’l-Vehbiyye fî Şerhi’l-İrâdeti’l-Cüz’iyye”dir. Molla Abdullah el-Bîtevâtî tarafından yazılmış ve 1929 yılında Bağdat’ta basılmıştır.

Günümüzde Mevlâna Hâlid rahmetullahi aleyh hakkında yapılan çalışmalardan birisi Trabzon Üniversitesi öğretim üyesi Adem Sünger’in mezkûr risâlenin tercümesidir ki önemli bir hizmettir. Bir başka çalışma ise Abdurrahman Açıl’ın “Mevlânâ Hâlid’e Göre İrâde-i Cüziyye Meselesi” adlı yüksek lisans tezidir (Harran Üniversitesi, 2013).

Mevlâna Hâlid rahmetullahi aleyh, bu kıymetli eserinde, Ehl-i Sünnet’in iki hak itikadi mezhebi olan Maturidi ve Eş’ari’nin kesb ve insanın irâde-i cüz’iyyesi hakkındaki görüş farklılıklarını ortaya koymaktadır; iki mezhebinin cüz’i irade konusundaki görüşlerini tarafsız bir gözle değerlendirmektedir, kendisi de meseleye katkı sunmaktadır.

Hazret, eserine fiillerin taksimiyle başlamaktadır. Fiilleri, tabiî ve ihtiyarî olmak üzere iki kısımda ele almakta, tabiî fiillerde ihtilaf olmadığından bahsettikten sonra asıl tartışmanın ihtiyarî fiillerde olduğuna dikkat çekmektedir.

Kulların tartışmaya konu ihtiyarî fiilleri konusunda Cebriye’nin fiillerin, kulun kudreti olmaksızın Allah’ın kudretiyle; Mutezile’nin sadece kulun kudretiyle ancak ihtiyarî olarak; Eş’ari’nin isekulun kudretinin tesiri olmaksızın Allah’ın kudretiyle”; Ebû İshâk el-İsferâyînî’nin “fiillerin, her iki kudret fiilin aslına tesir edecek şekilde Allah ve insanın kudretinin toplamıyla; Ebû Bekr el-Bâkıllânî’nin kadîm kudret fiilin aslına, hâdis tesir (kulun kudreti) ise fiilin -taat veya masiyet olması gibi- vasfına tesir edecek şekilde Allah ve insanın kudretinin toplamıyla meydana geldiğinden” bahseden Mevlâna Hâlid, Maturidi’nin görüşünün de Bâkıllânî’nin görüşüyle aynı olduğunu anlatmaktadır.

Mevlânâ Hâlid rahmetullahi aleyhin Cebriye’nin “fiillerin, kulun kudreti olmaksızın Allah’ın kudretiyle” şeklindeki beyânına günümüz kelâm âlimlerinden Ali Nar Hoca’nın (vefatı: 2015) “Cebriye mezhebi, kulu tam bir esir görmektedir. Kulda, seçme ve tercih (ihtiyar) yetkisi kabul etmez. Onlara göre, ‘insan rüzgâr önündeki kuru yaprak’ gibidir. Yapan, yaratan Allah’tır. İnsan alet ve irâdesiz vasıtadır” tesbitini de nakledelim ki meseleyi daha net ifade edebilelim.

Mevlânâ Hâlid rahmetullahi aleyhin Mutezile’nin insanın fiilleri hakkında “sadece kulun kudretiyle ancak ihtiyarî olarak” şeklindeki beyanının tam anlaşılması için Ali Nar Hoca’nın “Mutezile mezhebi, kul fiilinin hâliki (yaratıcısı) olarak görmektedir. Allah ezeli halktan sonra teferruatı yaratmaz. Kul hürdür. İrade ettiği her şeyi yapar yani, yapıcı kendisidir” tespitini nakledelim.

Mevlâna Hâlid (k.s), Ehl-i Sünnet’in iki hak mezhebi olan Eş‘arî ve Mâtürîdî’nin kulun kudreti ve kesbine dair görüşleri arasındaki farkın tam anlaşılmadığını, bu konuyu öğrenmek isteyen talebe ve âlimlerin ömür boyunca bu meseleyi araştırdıklarını, bu sebeple bu risaleyi yazdığını anlatmaktadır.

(Devam edecek)