Batı’da Skolastik düşünceye karşı 15’inci ve 16’ncı yüzyılda başlatılan Rönesans, Reform ve 18’inci yüzyılda başlatılan Aydınlanma Hareketleri, dinin sosyal hayattan tecridi ve “pozitivist düşüncenin” merkeze alındığı bir süreci doğurmuştur.

Batı’daki bu değişimde, Hıristiyanlığın pagan kültürle bütünleşmesi ve “irrasyonalizme” yönelmesinin etkisi önemli etkilidir. Bir başka etkili faktör, sömürgecilik marifetiyle İslâm coğrafyası ile diğer mazlum coğrafyalardaki yeraltı ve yerüstü kaynakları elde eden Batı’nın, sanayileşmeyle birlikte bunu işleyip maddeye dönüştürmesi; sanayileşmeyle bağlantılı olarak teknolojik üstünlük elde etmesidir. Ekonomik bağımsızlığı elde etmiş ve güç merkezi haline gelmiş bir sınıfın, ruhban sınıfını alt etmesi zor olmamıştır.

Üç tanrı inancı ve asli günah gibi paganik öğeler, ruhban sınıfının Yaratıcı’nın öğretilerini tahrife yönelik çabalarıdır. Benzer çabalardan birisi de Hz. İsa’ya “tanrı” yakıştırmasıydı. Kur’an’da bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: “Allah, Meryem’in oğlu (İsa) Mesih’tir diyenler elbette kâfir oldular” (Maide, 72). Hıristiyanlık pagan kültürle o kadar birleşmiştir ki Hz. İsa’ya bir taraftan “tanrı” yakıştırması yapılmakta, bir yandan da, “Mesih (İsa), Allah’ın oğludur” (Tevbe, 30) denilmektedir.

Ruhban sınıfının kutsal kitap “İncil”i tahrifi ve bu tahrifte sınırların iyice zorlanmasından sonra miladi 325 tarihinde İznik Konsili’nde 2048 papazın toplanarak, yüzlerce tahrif edilmiş İncil arasından “Matta, Markos, Luka, Yuhanna” isimli kişiler tarafından yazılan dört İncil’i kabulleri bir milattır.

Hıristiyan kültürdeki bu dağınık durum İznik Konsili’yle toparlansa da Batı’da Skolastik düşünceye karşı 15 ve 16’ncı yüzyılda başlatılan Rönesans, Reform ve 18’inci yüzyılda başlatılan Aydınlanma hareketleriyle birlikte başlayan ve kilisenin ve din adamlarının din üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırmak için “Sola Scriptura/yalnızca kutsal kitap İncil” sloganıyla söz konusu kültürdeki tüm öğelerin reddedilerek İncil’in tek başına mehaz kabul edildiği bu süreç, ruhban sınıfının etkisini azaltırken, Batı entelijansiyasının ileride kendi ideolojisini tanrısal öğretilere karşı ilahlaştırmasının önünü açmıştır. Belli ki tahrif iştahı, sadece ruhban sınıfının değil entelijansiyanın da sorunudur.

Batı’nın Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleriyle birlikte sekülerleşme sürecinde, dinin sosyal, siyasal ve hukuk alanlarından dışlanarak yaratıcıyla birey arasına hapsedilmesi, dinin boşalttığı alanı “insan aklıyla” doldurarak Yaratıcı’nın otoritesinin yerine insan otoritesini hâkim kılmayı hedeflemesi bidayetten beri var olan dürtülerinin dışa vurumudur. Bu anlayışa göre din “Yaratıcı’yla birey arasında kültürel normlara dönüşmüş ve temsiliyeti sadece ritüellere” hapsedilmiştir. Yaratıcı’nın hükmetme yetkisi gasbedilmiş, Yaratıcı’nın affetme yetkisi de Hümanizm’le insana aktarılmıştır. Yani güçsüz, insana ve hayata dair hükmü kalmamış, yetkileri sınırlandırılmış Yaratıcı tasavvuruna karşı, her alanda yetkileri artırılmış, bir bakıma tanrısal kudrete dönüşmüş insan figürü oluşturulmaya çalışılmıştır.

Batı’daki bu sapkın dürtünün bidayetten beri var olduğu gerçeğini gördükten sonra, miladi 325 yılında İznik Konsili’nde 2048 papazın yüzlerce tahrif edilmiş İncil arasından “Matta, Markos, Luka, Yuhanna” isimli kişiler tarafından yazılan dört İncil’i kabullerini de ilahi kaynaklı bir kitabın tahrif edilme sürecinin dört tahrif edilmiş İncil nüshası ile tescil edildiği, bir nevi resmileştiği bir miladı olduğunu görmek gerekir. Hıristiyanlık için İznik Konsili, dört İncil nüshasında mutabakat sağlandığı bir miladın adıdır ve önemlidir. Bu önemden dolayı Hıristiyanların gözü her zaman İznik’te olmuştur.

İznik, sadece dini ritüellerin yapıldığı bir yer olmadığı gibi sadece turistik ziyaretlerin yapıldığı yer de değildir. İznik, Hıristiyanlık için dini ve kültürel miras addedilen, kutsiyet atfedilen ve elde edilmesi gereken kutsal bir yerdir.

Bilindiği gibi Vatikan tarafından 7 Ekim 2025 tarihinde yapılan açıklamaya göre, Papa 14. Leo, 27-30 Kasım 2025 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret edecek. Papa’nın aynı zamanda Vatikan Şehir Devleti’nin de lideri olması nedeniyle ziyaret, resmi davetle gerçekleşecek. Vatikan’dan yapılan kısa açıklamada “Bu seyahat, Birinci İznik Konsili’nin 1700. yıl dönümü vesilesiyle İznik’e bir hac ziyaretini de içermektedir” denilse de ziyaretin gizli gündeminin ne olduğu meçhuldür.

Bundan dolayı, Papa 14. Leo’nun İznik Konsili’nin 1700’üncü yılı münasebetiyle yapacağı İznik ziyaretini basite indirgemek doğru değildir. Ziyarete ABD Başkan Yardımcısı Vance’in katılması da ziyaretin sadece Vatikan’ın dini bir ritüelin icrası için yaptığı ziyaret değil, dinlerarası diyalog projesinin bir parçası ve ABD’nin kotardığı küresel bir proje olduğunu görmek gerekir.

Papa 14. Leo’nun İznik yolculuğu, sadece dini ritüelin icra edildiği bir ziyaretle kalmayıp, bu bölgede oluşturulacak yeni alanlarla, önce ekonomik getiri ve turizm potansiyeli olan bir yer gibi masum bir argümanla projenin birinci ayağı tamamlandıktan sonra, buraya dünyanın değişik yerlerinden Hıristiyanların turistik seyahatlerinin artırılması, bundan da öte Hıristiyan nüfusun buraya yerleşmesinin önünün açılması ve ileride Vatikanvâri bir kurtarılmış bölge ihdası planlanıyorsa, bu Türkiye’nin egemenlik hakkını ihlali anlamına gelecektir. Ziyareti bu perspektiften de değerlendirmek gerekir.

Unutulmamalıdır ki; bir işin içinde ABD varsa, o işte hayır yoktur!