Bir terör devleti olan Amerika’nın 54. Erbakan Hükümeti hakkındaki görüşleri...

Ekim 1996’da ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher tarafından Ankara Büyükelçiliği’ne “Gizli” başlıklı mesaj gönderildi...

Bu belgede şunlar ifade edilmekteydi:

* “Departmanımız, Türk hükümetinin milli eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir.

Kanaatimizce Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirme konusundaki mevcut tutumu, bizim milli menfaatlerimize aykırıdır (düşmancadır).

TSK’nın birçok üst düzey subayı, Erbakan’ın Türkiye’nin yönünü batıdan doğuya çevirmesine ilişkin planlarını desteklememektedir.

Türkiye, Birleşik Devletler’in anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir.

Türk askeriyesi bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır.

Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.”

28 Şubat darbesi ile ilgili hemen her şey bu kadar açık, bu kadar netti!

***

* Dün (27 Şubat), Erbakan Hoca’mızın vefatının sene-i devriyesi idi. Allah'tan (C.C.) rahmet diliyorum. Mekânı cennet, makamı âli olsun. Erbakan Hoca’mızı anmaya ve özellikle anlamaya devam etmeliyiz...

YÜZDE YÜZ PALAVRA MANŞET!

28 Şubat darbesi günleri...

Darbenin öncülüğünü yapan ve çok satan gazetelerden biri şu manşetle çıktı;

"Ürperten Yemin!"

Yüzde 100 palavra olan bu manşet habere göre, "İrticai örgütlerce açılan Kur’an kurslarında" şöyle yemin ettiriliyordu;

* "Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devleti kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah'ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”

1) Aradan neredeyse 30 yıla yakın bir süre geçti, anılan yemini yaptıran Kur’an kursları hâlâ bulunamadı! Bu mümkün değildi, zira bu manşet haber tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen asparagastı!

2) Aradan neredeyse 30 yıla yakın bir süre geçti, bu yemini eden Kur’an kursu talebeleri hâlâ bulunamadı! Bu mümkün değildi, zira bu manşet haber tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen asparagastı!

3) Aradan neredeyse 30 yıla yakın bir süre geçti, anılan yemini ettiren Kur’an kursu hocaları hâlâ bulunamadı! Bu mümkün değildi, zira bu manşet haber tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen asparagastı!

4) Aradan neredeyse 30 yıla yakın bir süre geçti, bu Kur’an kurslarının kime ait olduğu hâlâ tespit edilemedi! Bu mümkün değildi, zira bu manşet haber tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen asparagastı!

5) Aradan neredeyse 30 yıla yakın bir süre geçti, bu Kur’an kurslarıyla ilgili bir yargı süreci işledi mi? Öyle ya palavra manşete göre, devleti yıkmaya yönelik açılan bu kurslara ilişkin nasıl bir yargı süreci yaşanmıştı? Bu süreç de bugüne kadar tespit edilemedi! Bu mümkün de değildi, zira bu manşet haber tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen asparagastı!

ESASLI BİR İTİRAF!

Anılan süreçte çok satan bir gazetenin çok okunan bir yazarı, ilerleyen yıllarda bir başka gazeteye transfer oldu.

Bu gazetede, bir yazısında esasen esaslı bir itirafta bulunacaktı;

* "Biliyorsunuz postmodern, bir yönüyle içi tamamen boş olan bir şeyin tamamen doluymuş gibi gösterilmesi sanatıdır da. 28 Şubat da öyle oldu, aslında. (…)"

* "28 Şubat’ta yapılabilirlik koşulları yoktu. Bunu askerler de bütün basın da biliyordu. Yapılabilirlik koşulları olmadığından dolayı, biz mecburen devreye girdik ve postmodern şaheserini yaratarak işi bitirdik…"

Sahi, ne anladınız bu satırlardan?

Ya da şöyle bir cümle; medyanın 28 Şubat darbesinde nasıl bir görevi ve nasıl bir misyonu vardı?

Peki, 28 Şubat darbesinin medya ayağına bugüne kadar dokunuldu mu?

Bu yalan dolan manşetleri atanlar...

Köşelerini yalan dolan palavralarla dolduranlar bugüne kadar en ufak bir nedamet gösterdiler mi? "Yalan yazdık, kusura bakmayın!" dediler mi?

Peki ya brifing alanlar... Onlar pişmanlık açıklamalarında bulundular mı?

İşte böyle bir dünya!

(Beşli çete fotosu aşağıdaki yazıda...)

5'Lİ ÇETE NEREDE?

Antidemokratik 28 Şubat sürecinde Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan yasal olmayan yollarla başbakanlık koltuğundan edildi...

On binlerce memur mağduriyete uğradı.

Namlunun ucundaki o olağanüstü günlerde gözü yaşlı anneler, hep, "Yarın acaba başımıza neler gelecek?" endişesini yaşadı...

Yaşananları yazsak buraya sığmaz...

Sonunda ne oldu?

28 Şubat Soruşturması açıldı...

Soruşturma kapsamında 28 Şubat darbesinin en etkin isimlerinden Çevik Bir başta olmak üzere 28 Şubat sürecinin yine en etkili isimlerinden bazıları tutuklandı...

Peki, ama 28 Şubat darbesi süreci sadece apoletlilerin marifeti miydi?

Elbette, hayır!

Nerede sermaye gurupları?

Nerede asparagas haberlere imza atarak sürece su taşıyan dönemin anlı şanlı gazete yöneticileri?

Nerede adına STK denilen 5'li çeteler?

Ve en önemlisi nerede dönemin siyasi aktörleri?

Otellerin bilmem kaçıncı katını kiralayıp transfer pazarı kuranlar nerede?

"Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum..." deyip Refah-Yol Hükümeti'ni dağıtan milletvekilleri kimlerdi, sahi?

28 Şubat süreci bunlarsız olur mu?

KÜÇÜK BİR SORU!

Bugün 28 Şubat...

1997 yılının soğuk bir Şubat’ında, 28 Şubat’ta toplanan Milli Güvenlik Kurulu kararlarının ardından Türkiye’de başlayan/başlatılan darbe süreci…

Savrulan hayatlar, bezginleşen yürekler ve yarasalaşan demeçlerin gölgesi altında geçen birkaç yıl...

Büyük devlet adamı, dönemin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın efsaneleşen icraatlarına ket vurma girişimleri…

Günün sonunda şu soruyu müsaadenizle sormak istiyorum;

Sahi, kimler kaybetti, kimler kazandı?