Türkiye Cumhuriyeti demokrasi tarihine bir karabasan gibi çöken, tarihsel hafızamıza paslı bir çivi çakılan, bu ülkenin siyasal zeminlerinin nasıl kurgulandığını net şekilde özetleyen meşum bir süreçti 28 Şubat. Türkiye demokrasisine yapılan en büyük bühtanlardan biriydi…

Türkiye Cumhuriyetinin en başarılı hükümeti Refahyol’u alaşağı edebilmek adına militarist iradenin bürokrasiyi, yargıyı, medyayı, 5’li çeteyi arkasına alarak, Fadime-Emire-Müslüm haberleriyle insanların zihinlerinde örümcek ağları örülen, irtica zehirleri akıtılan, demokrasinin ayaklar altına alındığı post modern bir darbeydi 28 Şubat.

Bu süreçte, üniversitelerimizin kapısında bugünlerde demokrasi teraneleri atanlar tarafından başörtülü bacılarımız için “İkna odaları” kuruldu. Bacılarımızın başörtüleri sıyrılarak üniversiteye sokulmaya çalışıldı. Kendi okulunda birinci olan başörtülü bacımıza kürsüde konuşma hakkı verilmedi, apar topar kürsüden indirildi.

İnsanın zihnine paslı bir hançer gibi çakılmış, her an hafızasında olan ve hatırlanıveren bazı görüntüler vardır. 28 Şubat sürecinde benim hafızamda kalmış paslı hançer, şimdilerde emekli olmuş o günlerde Show TV’nin anchormani olan Reha Muhtar ve benzerlerinin “Her an darbe oluverecekmiş” gibi haberlerini sunduğu ve insanlarımızın zihinlerini dönüştürmeye çalıştığı haber bültenleri gelir. Reha Muhtar  ve benzerleri televizyon ekranlarında yaptığı sunumlarla askeri vesayeti ve militarist iradeyi meşrulaştırmak için tüm güçlerini kullanmışlardı.

28 Şubat sürecinde laiklik ve çağdaşlık teraneleriyle bir algı operasyonu yapıldı. Militarist irade, arkasına özellikle medyayı alarak toplumsal hafızamızda onulmaz yaralar açarak, seçilmiş hükümetin işbaşından uzaklaştırılmasına yönelik olarak antidemokratik bir tavrı ortaya koydu.

Öylesine bir süreç yönetildi ki, Türkiye’nin iri tirajlı gazeteleri, Amerikan ellerinde ölüp giden FETÖ elebaşından bile röportaj alıp, manşetlerine taşıdı.

Türkiye Cumhuriyetinin en başarılı hükümeti Refahyol ‘un ve 11 aylık döneminde destanlar yazan Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın görevinden edilmesi için iç ve dış mihrakların birlikte organize ettikleri bir kumpas olarak demokrasimizin kara sayfalarına yazılan bu süreci ömrümüz boyunca unutmayacağız.

28 Şubat belgeseliyle ilgili kendisiyle röportaj yaptığım merhum gazeteci ve televizyoncu Mehmet Ali Birand, “Yatacak yerimiz yok” diyordu. Mehmet Ali Birand’ın dikkat çekmek istediği şey, seçilmiş hükümete o dönemde hiç kimsenin sahip çıkmaması, özellikle medyanın bu kumpasın bir kenarından tutarak, zihinlerde darbeyi meşrulaştırmaya çaba göstermesiydi aslında.

Erbakan Hocamız, Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti olarak 11 ayda çok şeyleri başardı. İşçiye, memura, emekliye devletin kaynaklarını seferber ederek, yüzde 100’lere varan oranlarda zam yaptı. Hatta bu zamları yaparken ülkenin muhalefeti, bir ağızdan, “Kaynak nerde?” diye bağırıyordu.

Erbakan  Hocamız, milletini çok seviyordu, Halka  hizmetin Hakk’a hizmet olduğu şiarından hareketle insanlarına hizmet edebilmek için gecesini gündüzüne katarak çalışmış, 11 ayda denk bütçe yapmış, Havuz sistemiyle devlete yüzde 125 oranında faizlerle para satan haramzedelerin, rantiyerlerin önünü tıkamıştı.

Cumhuriyet tarihinde birilerinin iteklemesiyle hükümete gelenler gibi değil, kendi insanının problemlerini çözecek yöntemlerle çalışmış, devlet yönetmenin gereği neyse onu yerine getirmişti.

O meşum süreçte andıçlanan, gazetesinden kovulan ve aylarca iş bulamayan rahmetli Mehmet Ali Birand, “Eğer, iktidarda Erbakan dışında başka birisi olmuş olsaydı, inanın bu süreci biz hiç kolay atlatamazdık. Belki de kanlı bir süreç yaşardık” diyordu.

Doğru söylüyordu… Erbakan Hocamızın amacı üzüm yemekti, bağcıyı dövmek değildi. Kendisine yapılan bu kumpasa rağmen, tabanının devlet otoritesine karşı kalkışması yönünde hiçbir şey söylemedi, hiçbir beyanatta bulunmadı.

Eğer bu dönem yumuşak bir geçiş olarak atlatılabildiyse, bunda Erbakan Hocamızın büyük çok önemli rolü vardır. Zira, Erbakan Hocamız büyük bir siyaset dehasıydı.

Bugün, onu her zamankinden daha çok arıyoruz.

Mehmet Ali Birand, o röportajda “28 Şubat, aynı zamanda darbelerin duvara toslamasıdır” diye bir laf etmişti. Yani, bundan sonra bir daha darbe yapılamayacak anlamında. Birand’ın temennisi maalesef gerçekleşmedi… Devlet içinde yuvalanan FETÖ’cüler 15 Temmuz’da Türkiye’de başarısız bir kalkışma daha yaptılar. Ama Türk milletinin çelik iradesi, bu başarısız kalkışmayı önledi…