Kültür emperyalistlerinin evimizin en mutena köşesine koyduğumuz ifsad aleti televizyondan, kirlilik, pespayelik, ahlak dejenerasyonu, entrika ve düzenbazlıklarla dolu yapımları kustuğu “Cilalı Medya Devri” kaçıncı senesinde?
Öncelikle bunun hesabını yapıp, ondan sonra ekranlardaki rezilliklere kızalım. Gayri meşru yaşama atmosferini bu ülkede kim yasallaştırdı? Kim zinayı serbest bıraktı? Her akşam evlerimize konuk olan dizilerin senaryolarının tamamında böyle bir hayat tarzını içselleştirmek ve gözümüzün içine sokabilmek için hangi medya baronları mücadele ediyor?
Kabul etmeliyiz ki, Türkiye kabuk değiştiriyor…
Bir zamanlar herkesin “Böyle şey olmaz” diyerek kızdığı, onaylamadığı, kesinlikle kabul etmediği hayat biçimleri, birbirinden renkli, albenili dizilerle hayatımıza bir hançer gibi sokuldu.
Tecavüzcüler, her akşam bir başka barda sabahlayanlar, her türlü işini içki sofralarında ayarlayanlar, nerde akşam orda sabah yaşantı tarzını içselleştirenler sıradan ve vakai adiyeden sayılan senaryo hileleriyle toplumun temeline bir dinamit gibi konuldu.
Hiçbir ailenin onaylamayacağı kirlilik, fuhşiyat renkli camdan zihinlerimizin dönüştürülmesi için kare kare işlenirken, öbür yandan AB müktesabatı dayatmalarıyla bir toplumun kökten çürümesinin temeli olan “Zinanın serbest bırakılması” hükümet eliyle yasalaştırıldı.
Böyle bir hayat tarzının getireceği sosyal felaket elbette kadın kuşaklarında özel hayatlarını milyonların önünde faş eden, rezilliklerin ve kepazeliklerin gözümüzün içine sokulduğu ekran felaketi olacaktı. RTÜK’ün de kulağının üzerine yattığı, ceza vermek için aşırı cimri davrandığı kadın kuşaklarında, her gün reyting damıtmak için birbirinden pespaye konuları işleyenler, ahlak ve maneviyatımızı kelimenin tam anlamıyla heder etti.
Başkan Erdoğan kalkmış, her platformda İstanbul Sözleşmesini nasıl kaldırdığından dem vuruyor, LGBT iğrençliğiyle mücadelesinden söz ediyor. Elbette bunlar yapılacaktı!
Siz önce AB’nin kapıkulu olma pahasına bu toplumun temeline koyduğunuz, günah-ı kebairden zina’yı tekrar yasaklamanın formülünü ortaya getirin.
Her akşam televizyon ekranlarında Türk aile yapısını, ahlakımızı, maneviyatımızı bitirme misyonuyla türlü entrikalar çeviren, kimin eli kimin cebinde belli olmayan hayat felsefesini bizlere yutturmaya çalışanlara bir ayar verin.
Amerikanvari hayat tarzı, iliklerimize dek işlemiş… Bir zamanların kirlilik, pespayelik ve kepazelik kusan Dallas’ı bile, yerli yapımlarımız yanında masum kalmış…
Ecdad dizilerinde bile Padişahlar, Şehzadeler Harem’in etrafındaki entrikalarla bezenip, uçkur düşkünü, sefahat düşkünü, ahlaksız tipler olarak sunulmuş…
Bütün bu argümanlar önümüzdeyken, “ahlak bekçiliği” yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur?
Bu çıkış toplumu oyalama taktiğidir…
Herkesin ağzına çiğnemesi için bir sakız verip, sütre gerisinden yapılacak tartışmaları keyifle izleme taktiğidir…
Bu toplum neden bu noktaya geldi? Birlikte yaşam ne zamandan beri meşrulaştırıldı? Ahlak atmosferimizden, edep, kaygı, günah kavramları ne zaman çıkarıldı? Aşk kavramını bile “cinsellik kılıfıyla” sunan diziler, ne zamandan beri reyting sarmalıyla hayatımızı kuşattı? Önce, bu sorulara cevap vermeliyiz….Hastalıklı bir aşk hikayesini anlatan Aşk-ı Memnu ekranlardayken, hiç mi televizyon seyretmediniz?
Öncelikle sosyo kültürel erozyonun yerinden oynattığı değerlerimizi ve temel taşları bir tasavvur edelim.