Çok iyi hatırlarım…Dedelerimiz, ninelerimiz, köyümüzün büyükleri yağmur yağmaya başladığında, “Rahmet yağıyor” derler ve avuçlarını açarak Allah’a (c.c.) hamdederlerdi. Yağmur bazen öylesine çok yağardı ki, o zaman da “Rahmetini felakete dönüştürme” şeklinde dua ve niyaz ederlerdi.
Malum, küresel ısınma teraneleri aldı başını gidiyor… Özellikle Büyükşehirlerde yaşayan insanlar için susuzluk tehlikesi kapıda. Bizler, Cumhuriyet Halk Partili Nurettin Sözen’in “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı” dönemini acı şekilde yaşadığımız için, bir damla suyun ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.
Hatırlarsanız, o dönemde milleti bir damla suya muhtaç eden belediye, İSKİ’de dönen dolaplar dolayısıyla paldır küldür devrilmiş, patlak veren klor skandalı tarihin en başarısız ve beceriksiz belediye yönetimini hatırlanmamak üzere sandığın dibine gömmüştü.
Yanisi, Büyükşehirlerde susuzluk tehlikesinin ne anlama geldiğini, o dönemlerde tanker, bidon, kova çilesi çekmiş insanlar çok iyi bilir. Bugünlerde televizyonlarımızın ana haber bültenleri “Küresel ısınma ve susuzluk bültenine” dönüşmüş durumda. Hangi kanalı açsanız, aynı veriler, aynı görüntüler, aynı şeyler… Kelimenin tam anlamıyla bir felaket tellallığı almış başını gidiyor. Susuzluk kapıda, bir damla suya muhtaç olacağız, yandık bittik, mahvolduk…İstanbul’da barajlar dip yapmak üzere… Susuzluk tehlikesiyle başbaşa kalacağız.
Peki çözüm ne? Kimisi diyor ki, “Neden geçtiğimiz sene, barajlar ağzına kadar doluyken ve kapaklar açılıp milyonlarca ton boşa akıtılırken, bu suları depolayacak yeni barajlar yapılmadı?” Kimisi diyor ki, “Bu tehlikenin geleceği belliyken neden alternatif su kaynaklarına yönelik projeler geliştirilmedi?”…
Elbette, herkesin söylediği doğru…
Ama, gözden kaçırdığımız çok önemli bir konu var: Küresel ısınmayı, mevsimlerin dengesinin değişmesini filan bir kenara koyun… Sorulması gereken soru şudur: “Neden yağmur yağmıyor? Allah (c.c.) rahmetini neden göndermiyor?”
Cümlemiz bir araya gelsek, gökten bir damla su indirebilme kudretine sahip miyiz? Hayır…
Şapkamızı önümüze alıp durup düşünmemiz gereken şey, “Rahmet bulutlarının tepemizden neden kalkıp, başka illere göç ettiğidir”… Dünyanın bir yanı cayır cayır yanarken, millet bir damla suya hasret kalırken, başka yörelerde ve bölgelerde ise bizim bir damlasına hasret kaldığımız yağmurlar, sel felaketine dönüşmüş durumda…
Din diyanet konusundaki arızalı zihniyetini bildiğimiz medyanın, bu konularla ilgili hiçbir şeyi gündeme getirmeye ne niyeti var, ne de böyle bir derdi.
Mesela, onlara göre bu hususta yapılması en elzem şey, “Yağmur duası” bile fuzuliyattandır…
Çünkü, Milli Görüş zihniyetinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başına geldiği ilk günlerde de, susuzlukla ilgili tartışmalar almış başını giderken, “Yağmur duası” meselesi gündeme gelmiş, medyamız bu konuya elinden geldiğince istihza ile yaklaşmıştı.
Kısacası, demek istediğimiz şu: Büyüklerimizin bizlere öğrettiği gibi, “Yağmur rahmettir”... Yapmamız gereken, ayeti kerimede ifade edildiği gibi, “Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmememiz” ve üzerimize düşen görevleri yapmamızdır… Herkes aynaya baksın, kendisini düzeltsin…