Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 yılında partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı “Öcalan” çıkışı ile başlayan Terörsüz Türkiye sürecinin üzerinden 14 ay geçti. Bu süre içerisinde birçok kritik eşik aşıldı. Ancak siyasette hem kamuoyunda sürece ilişkin özellikle şeffaflık üzerinden yapılan eleştiriler devam ediyor.
- MİLLÎ GAZETE SORDU DEVLET YETKİLİLERİ CEVAPLADI
Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmaları üzerinden sürecin sadece bir parçası takip edilse de devletin süreç ile ilgili ne planlandığı ne düşündüğü, kapalı kapılar ardında sürece nasıl bakıldığı halen bir sır… Ancak Millî Gazete’nin temasa geçtiği devlet yetkilileri süreci ilişkin ilk defa bu denli açık konuştu.
- DEVLET SÜRECİ NASIL GÖRÜYOR?
Ankara’da son aylarda kapalı kapılar ardında kurulan masaların ortak bir başlığı var: “Terörsüz Türkiye.” Ancak kamuoyuna yansıyan söylem ile devletin kendi iç değerlendirmeleri arasında belirgin bir mesafe bulunuyor. Güvenlik, istihbarat ve siyasi karar alıcılar, bu süreci kamuoyuna anlatıldığı kadar “kesin ve geri dönüşsüz” görmüyor; aksine yüksek riskli, çok aşamalı ve kırılgan bir geçiş dönemi olarak tanımlıyor.
- DEVLET TERÖRÜ UZUN VADEDE KONTROL ALTINA ALMAK VE YOK ETMEK İSTİYOR
Üst düzey güvenlik kaynakları, Ankara’da masaya konulan hedefin kısa vadede, “PKK’nın tamamen yok olması” değil; örgütün silahlı kapasitesinin Türkiye açısından yönetilebilir ve etkisiz hale getirilmesi olduğunu söylüyor.
Devletin elindeki raporlara göre PKK, Türkiye içindeki operasyonel kabiliyetini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Ancak Irak’ın kuzeyinde, İran’da ve özellikle Suriye hattında farklı isimler ve ara yapılar üzerinden varlığını sürdürme niyetinde. Bu nedenle süreç, güvenlik bürokrasisi içinde “örgütsel tasfiye” değil, uzun vadeli denetim ve parçalama stratejisi olarak adlandırılıyor.
- ÖCALAN MÜZAKERE DEĞİL ÖRGÜT İÇİ ÇÖZÜLMEYİ YÜRÜTÜYOR
Süreç ile ilgili en çok tartışılan başlıklardan biri de PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın rolü. Ankara’da hâkim görüş şu: Öcalan, örgüt üzerindeki etkisini tamamen kaybetmiş değil; ancak bu etki artık mutlak bir liderlikten ziyade, dağınık yapıyı yönlendiren sınırlı bir sembolik güce dayanıyor.
Bu nedenle Öcalan üzerinden yürütülen mesaj trafiği, doğrudan bir müzakere olarak değil; örgüt içi çözülmeyi hızlandırmaya yönelik kontrollü bir psikolojik baskı unsuru olarak kullanılıyor. Devlet, bu hattın kamuoyunda “yeni çözüm süreci” algısı oluşturmasından özellikle kaçınıyor.
- MECLİS’E GELECEK DOSYA: AF DEĞİL, CEZA VE İNFAZ DÜZENLEMESİ
Bir diğer merak edilen başlık ise af. Yetkililer, Meclis’e “af” başlığıyla gelecek bir düzenlemenin kesinlikle olmayacağını düşünüyor. Ancak ceza infaz sistemi, etkin pişmanlık hükümleri ve bireysel değerlendirme mekanizmalarında sessiz ama kapsamlı değişiklikler planlanıyor.
Bu düzenlemelerin, kamuoyuna “terör” başlığıyla sunulmaması; daha çok infaz, denetimli serbestlik ve rehabilitasyon çerçevesinde paketlenmesi hedefleniyor. Çünkü iktidar, toplumsal tepkiyi tetikleyecek açık bir siyasi tartışmadan kaçınmak istiyor.
- EN KIRILGAN HALKA SURİYE
Ankara’da en fazla risk barındıran başlık ise Suriye. Devlet kaynakları, PKK/YPG’nin Suriye’de farklı bir statüyle varlığını sürdürmesi halinde, “Terörsüz Türkiye” söyleminin iç kamuoyunda ciddi bir meşruiyet krizi yaşayacağı görüşünde.
Bu nedenle Türkiye, Şam yönetimiyle temasları artırırken; ABD ve Rusya nezdinde de “isim değişikliği değil, gerçek tasfiye” vurgusunu sert biçimde iletiyor. Ancak bu cephede Ankara’nın elinin her zamanki kadar güçlü olmadığı da kapalı toplantılarda açıkça dile getiriliyor.
- DEVLET KARARLI AMA EMİN DEĞİL
Ankara’da konuşulan tablo net: Devlet bu yoldan geri dönmek istemiyor, fakat sürecin başarı garantiye ulaşmama ihtimalinin de farkında. Bu nedenle kamuoyuna verilen mesajlar umutlu; içeride yapılan değerlendirmeler ise temkinli, hatta yer yer kuşkulu.





