Yeryüzüne tohum yerine, kan damlaları düşüyor bu kâfir medeniyetinde.

Birbirlerine, “Bende şu kadar atom bombası var” diye hava atıyorlar.

Ekin yerine, başlar biçiyor zalimler.

Doymak bilmeyen hırslarını kanla soğutmak istiyorlar.

Sokaklarda muhabbet havası yerine nefret rüzgârları estiriyorlar.

Politikacılar, bölmek, parçalamak, dilim dilim etmek ve yutmak politikası güdüyorlar.

Evlerin pencerelerinden alemlere rahmet olarak indirilen Kur’an ayetleri yerine ağıtlar yükseliyor.

Demokrasi krallığının icat ettiği ateşli silahlar, tutanların ellerini yakmıyor ama kendilerinin ve çocuklarının sonsuz senelerde yanacakları cehennem ateşinin yakıtını çoğaltıyor.

Mazlumların ahı arş-ı âlâya ulaştı.

Kendini medeni sananlar ellerinde viskileriyle akan mazlum kanlarının oluşturduğu kan denizine turizm sefelerini konuşuyorlar.

Kâfirlik gıdasını aldıktan sonra …istlik, pisliğinden yaptığı şarabı içenler, kuduz oldular ve her gördüğü canlıya saldırmaya başladılar.

Kuduz mikrobunu kursağında taşıyanlar, herkesi hasta etmek için ülkeler dolaşanlar, her yerde kendine düşman çoğaltmaya çalışıyorlar.

Güçlüye kaşı sırıtkan, mazlıma karşı sırtlan kesilenler, bombalarıyla başları ezerler, ama kalbindekini imanı ezemezdikleri gibi harekete geçirirler.

İnkâr hortumuyla cehennemden dumanı kursaklarına çekenler, dünyayı cehenneme çevirirken cennet özlemini de halkta uyandırdıklarının farkında değiller.

İslam’ın yayılmasında İbrahim aleyhisselamı ateşe atanların da katkısı olmuştur, ama ateşten başka bir şeye inanmayanların ateşini artırmıştır.

Musa aleyhisselamın gelişini engellemek için doğan her erkek çocuğu öldürenlerin yıkımı kendi, sarayarında besledikleri Musa aleyhisselam eliyle olmuştur.

Kendi ırklarından olan İsa aleyhisselamı bile asmaya teşebbüs eden Yahudiler, Gazzede yüz yılda milyonlarca Müslüman öldürenler şu anda dünyada yaşayan her insanı kendilerine düşman ettiklerinden, Avustralya’da bile dün, on dokuz tane Yahudi’nin öldürülemsine sebep olduklarının farkında değiller.

Şunu herkes bilsin ki, dünyadaki her çeşir kafirliğe sahip olanlar bir araya gelseler, paralarını veteknolojilerini birleştirseler, hepsi birden aynı anda güneşin ışığına karşı üfürseler zerre kadar etkili olamazlar.

Güneş, Allah’ın yarattığıdır.

İslam da Allah’ın dinidir.

Bu yolda şehit olanlar, eceli gelince bu dünya denen hapishaneden cennetteki köşklerine uçan insanlardırlar.

Ve bu insanlar, dünyadaki can taşıyan her insanın İslam nimetinden faydalanamsı için ömrünü bu yola kurban edenlerdlrler

Kâfirler, tabibini öldüren hastalıklı insanlardırlar.

Ya-Sin süresinin ikinci sayfasında anlatılan o şehit Müslüman ayaklar altında işkenceyle öldürülürken bile, katilleri için iyilik düşünen ve “Keşke” diyenlerdirler.

Kafirler eceli gelenlerin katili olabilirler ama imanlarını ve imkanlarını öldürmezler.

Şahidimiz, 1400 yıllık tarihimizdir.

Silahın üstünlüğü geçici, imanın üstünlüğü kalıcıdır.

İman nurunu söndürmeye çalışmak, güneşin aydınlığını yok etmek imkansızdır.

Şu kâfirlere ne oluyor ki, kendi çocuklarına dünyanın öbür tarafındakileri de düşman yapma ve ölünce de cehennemde yer ayırtma işinde çok başarılı olmada birbirleriyle yarış yaparken kendilerini de yoruyorlar.

Rabbimiz, Sevgili Peygamberimizi tarif ederken bir özelliğinin de “Sirac/Işık saçan” olduğunu haber verir:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

“Ey Peygamber, biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنِيرًا

Allah’ın izni ile Allah'a davetçi ve ışık saçan bir lamba olarak (gönderdik).

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا

İman edenlere Allah'tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele.

وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا

Kâfirlere ve münafıklara itaat etme ve onların eziyetine aldırma. Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab, süresi ayet 33/45-48)

Nuh süresinde 71/16, Nebe süresinde 78/13 ayetlerde Güneş için de “Sirac/Işık saçan” kelimesi kullanılmış.

Güneşin ışığını söndürremeyecekleri gibi Allah’ın dininin ışığını da söndürmeyeceklerinin garantisi:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

O Allah ki, müşrikler istemese de bütün dinlere üstün çıkarmak için, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi.” (Saff süresi ayet 61/8-9, Tevbe süresi ayet 9/32) Müslüman olursanız.

Kalbinizi çirkef yapan kâfirliğinizi, akıttığınız kanlarla yıkarsanız ve de Hazreti Hamza’yı şehit eden Vahşi gibi Müslüman olursanız hakkımız helaldir.

Yıldırım gibi tenlerimizi yakıp yıkan silahlarınız, rahmet Peygamberinin getirdiği rahmet ayetlerinin karşısında hiçbir değeri yoktur.

Ebu Cehil, Bedir harbinde geberip gitmiştir ama rahmet damlası gibi ayetler onun oğlu İkrime’nin gönlünde çiçek açmış ve bu İslam çiçeğinin, Pers İmparatorluğu’nda, Bizans İmparatorluğu’nda da güzel kokusunun yayılması için cihada çıkmıştır.

Dünyanın her yerinde İslam’ın ışığını söndürmek için attığınız her kurşunla şehit olanların başları ve kanları kıyamete kadar yine cennete giden yolun işaret taşları olmaya devam edeceklerdir.

Şahit mi istersiniz, buyurun İstanbul’da Eyüp semtinde, Eba Eyyub el Ensari’nin kabrini, Diyarbakır’da Sur içinde Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman’ın kabirlerini ziyaret ediniz ve ziyaretçilerin gözlerine bakınız ve sözlerine kulak kesiliniz. Allah, hepsinden razı olsun.