Bir devleti yıkmanın, bir milletin bütün değerlerini dumura uğratmanın, bir toplumu ifsat etmenin nirengi noktası aileyi bozmaktır. Aile yapısı sağlam kaldığı müddetçe millete diz çöktürülemez, devlet zaafa uğratılamaz. Bunun içindir ki İslâm âleminde ailenin ifsadı için planlı programlı yıkım projeleri devreye sokulmaktadır. Bu gerçek artık gün yüzü gibi açığa çıkmıştır.
Aileyi ifsat ve yıkmak için geçmişten günümüze onlarca proje devreye sokuldu. Batıl ideolojilerin aileyi ifsat edebilmek için eskiden beri kullandığı araçlar “sinema, tiyatro ve televizyon”dur. Sinema ve tiyatronun etki alanı televizyonun ortaya çıkmasından sonra azalmıştır. Bu sebeple aileyi yıkma projesinde başat görev televizyonundur.
Son yıllarda “sinema, tiyatro ve televizyona” ek olarak ortaya atılan İstanbul Sözleşmesi, ülkelerdeki kanuni altyapıyı hazırlamakta ve devlet eliyle ahlaksızlığı teminat altına almaktadır. Bahse konu sözleşmedeki “cinsel yönelim ve cinsel partner” ifadeleri ile sapkın yönelimler teminat altına alınmış, evlilik dışı gayr-i meşru birliktelikler de aynı şekilde devlet şemsiyesinin altına kanunların güvencesine alınmıştır. Bu tür sapkınlıklar, bir taraftan devlet güvencesine alınırken diğer yandan “sinema, tiyatro ve televizyon” vasıtasıyla yıkım projeleri beyinlere işlenmektedir.
Türkiye’de özellikle son yıllarda televizyonlarda planlı şekilde gayr-i meşru ilişkiler ve sapkınlıklar meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu cümleden olmak üzere planlı bir şekilde “flört” meşrulaştırılmıştır. Bir televizyon dizisinde evin kızı bir erkekle gayr-i meşru ilişki yaşamakta, baba buna tepki gösterdiği zaman anne üzerinden değişik cevaplar verdirilmektedir. Annenin ağzından bu ilişki “bu devirde (bu çağda) erkek arkadaşı olmayan mı var?”, “çocuğumuza güvenmemiz lazım”, “kendi kararı”, “hayatı yaşayarak öğrenmesi lazım” gibi ifadelerle meşrulaştırılmaktadır. Babanın tepkisi, nobran, kaba, baskıcı ve tutucu gösterilmektedir.
Televizyon vasıtasıyla yapılan algı operasyonuyla artık evli kişilerin aldatması da meşrulaştırılmaktadır. Evli bir adam ya da kadının başka biriyle ilişki kurması “aşk” kisvesi altında meşru hale getirilmektedir. Adam çapkınlık yaparak eşini aldattığı zaman kötü, başka bir evli kadına âşık olduğu zaman meşru. İşte “aşk” kisvesi altında evli çiftlerin başkalarıyla birlikte olmaları televizyon vasıtasıyla içselleştirilmeye çalışılmaktadır.
Televizyon dizilerinde bu algı o kadar profesyonel yapılmaktadır ki, başka bir erkekle flört eden ve o erkeğin evinde sabahlayan kıza babasının tepkisi kaba ve abartılı gösterilmekte, evli bir erkek ya da kadının başka bir kadın ya da erkekle birlikteliği aşk kisvesi altında olması gereken gibi gösterilebilmektedir.
Filmlerde yapılan bu algının profesyonel olmayanı ise sabah programlarında yaşanmaktadır. Evli bir çift televizyona çıkartılarak bütün kirli çamaşırları, bütün ahlaksızlıkları halka izletilmekte, reyting uğruna ailenin ifsadına göz yumulmaktadır. Bu programlardan birinde yıllarca komşusuyla zina eden evli kadın, resmi kocasının gözünün içine baka baka çoğun kendisinden olmadığına sevinmekte, “Elhamdülillah” diyebilmektedir. Bu ahlaksızlığı yapanın, bunu reyting uğruna yayınlayan televizyon kanalının ve buna caydırıcı ceza vermeyen RTÜK’ün vebalini ve günahını hangi deniz yıkayabilir ki…
Üstelik zina mahsulü çocuğunun resmi babasından olmadığına sevinen kadın, “Elhamdülillah” dediği dinin hükümleri uygulansa kendisine “recm” cezası uygulanacağından haberdar bile değildir.