Bismillâhirrahmanirrahîm!

17. yüzyılda 4. Murat’ın da ilgisini çeken fıkracı, içkici Bekri Mustafa’yı duymuşsunuzdur. İstanbul’da bir cenaze yoksul bir semtteki Eski Ayasofya Camii’ne getirilir. Fakat ortada imam yoktur. Cemaat beklemekten sıkılır. O sırada yoldan cübbesiyle geçmekte olan Bekri Mustafa’dan namazı kıldırmasını isterler. “Ben imam değilim” dese de Bekri Mustafa’yı öne geçirirler. O da namaz bitiminde cenazenin örtüsünü kaldırır; kulağına bir şeyler söyler. Cemaat ne dediğini merak edince ölüye şunu söylediğini açıklar: “Gittiğin yerde dünya ahvalini sorarlarsa, ‘Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu’ dersin, onlar gerisini anlar.”

Şaşırtıcı olayları gördükçe Bekri Mustafa’nın imamlığı aklıma gelir. Terör sorununun çözümünü teröristten beklemek bunlar arasında! Sayın Bahçeli, 22 Ekim 2024’te, terörist başını Meclis’te konuşturup “PKK’ya silâh bıraktırma çağrısı” yapmasını istemişti. DEM Parti ile Öcalan arasındaki görüşmeler sonucu Öcalan, 27 Şubat’ta “PKK’nın kayıtsız şartsız kendini feshetmesi” çağrısı yaptı.

Bununla “terörsüz Türkiye” hedefleniyordu. Dünyada terörü besleyip kontrolünde tutanın ABD olduğunu bilmeyen yok. Gelişmeler, endişeleri de içinde barındırıyor. Gelinen noktada Öcalan’ın PKK üzerindeki yaptırımı nedir? Medyada sorulan, “Devlet Öcalan’a bazı vaatlerde bulundu mu?” sorusuna cevap verilmiş değildir.

Terör 1984’ten beri Türkiye’nin en önde gelen sorunudur. Sorunların çözüm yeri TBMM’dir. Niçin Meclis devre dışı bırakılıyor. Süreci DEM Parti üzerinden yürütmek, terörü bölge halkıyla özdeşleştirmektir. Konu niçin tartışmaya açılmadı?

KAYGILAR GİDERİLMEDİ

GEÇMİŞTEN bugüne Öcalan’la ilgili medyaya yansıyan bazı senaryolar var. 1999’da Öcalan paketlenip Kenya’dan Türkiye’ye gönderildiğinde, dönemin başbakanı Ecevit, “Öcalan, ABD-Türkiye arasındaki bir mutabakat sonucu gönderildi” demişti.

Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan, kamuoyunda “ihanet yasası” olarak bilinen, “Farklı toplumsal kökene sahip olanlara geleceğini tayin etme hakkı” veren “İkiz Yasalar” süreci var. Bu süreci “İkiz Sözleşme” adıyla BM başlattı. 2000 yılında ANASOL-M Hükûmeti imzaladı. 2003’te AKP Hükûmeti’nce TBMM’ye sevk edildi. Bugün yaşananları bu süreçten ayrı düşünemeyiz. “Toprak altımızdan kayıyor.” Türkiye, bölünmek isteniyor.

Mehmet Ali Birand, 2012’deki bir programında, “Öcalan bir gün Meclis’e girebilir. Bunu ancak Tayyip Erdoğan yapabilir” demişti. 11 Temmuz 2014’te TBMM’den Çözüm Süreci’yle ilgili “Terörün çözümünü içeren, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi Kanunu” çıkarıldı. Hemen arkasından sonuç alınamayan bir “Çözüm Süreci” yaşandı.

Bahçeli’nin, “Öcalan’ın Meclis’te konuşturulma” söyleminden önceki günlerde, TV5 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yılmaz TELE1 kanalında, “Ankara-İmralı arasındaki trafiğin hareketlendiği”ne dikkat çekti. “Önümüzdeki günlerde Öcalan üzerinden bir gündem oluşacağını” söyledi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, bugüne kadar terörle ilgili sürecin doğru yönetilmediğini, PKK meselesi ile Kürt sorununun birbiriyle karıştırıldığını belirterek, terör örgütlerini kurup destekleyen güçleri hatırlattı: “Türk’ün ‘Kürt’ diye; ‘Kürt’ün ‘Türk’ diye bir sorunu yoktur. Asıl sorun bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışanlardadır.”

TUTARSIZ SÖYLEMLER

“TERÖRÜN bitirilmesi” hepimizin özlediği bir sonuçtur. Yaşadıklarımız ve bu işin öncülerinin tutarsızlıkları endişelerimizi artırıyor. Sürecin “milletimizin katılımcılığı” şeklinde yürütülmemesi de bir soru işareti! Terör, “Devlet Bahçeli Projesi” olarak değil; ciddi “devlet politikası” olarak ele alınmalıdır. Tüm siyasi partiler sürece katılmalıdır.

Küresel güçlerin Türkiye’yi manipüle ettiği kimsenin meçhulü değildir. 1980 askerî darbesi sonucu “anarşi” sona erdi; fakat 1984’te ondan daha şiddetlisi olan terör tehlikesi başladı. Yurdun dört köşesinde ABD’nin askerî üslerinin bulunması endişemizi artırıyor. Ülkemizde ABD’nin bu kadar askerî üssünün bulunması iç güvenliğimizi tehdit ediyor. Terör bitirilecekse, önce bu üsler kapatılmalıdır.

Yöneticilerimiz mi? Onların bağımsız, millî ve yerli düşünmelerini, tutarlı davranmalarını istiyoruz. MHP ve AKP genel başkanlarının geçmişte birbirlerine karşı söyledikleri hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Bahçeli, 8 Nisan 2014’teki Meclis Grup Toplantısı’nda, Türkiye’deki her vatan evlâdının cumhurbaşkanı olabileceğini, fakat Erdoğan’ın olamayacağını şöyle gerekçelendiriyordu:

“TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz, olamaz; olmayacaktır da!.. Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz. Milletin terazisi bu sıkleti çekmez.” Erdoğan’ın terörü körüklediği gibi daha nice ağır sözlerin söylendiği bu konuşma MHP Grubu’nca salon yıkılırcasına ayakta alkışlanmıştı.

Bahçeli’nin bugünkü tavrına mı; yoksa geçmişte söylediklerine mi inanacağız? 180 derece birbirine zıt konuşma olur mu? Ateş benzinle söndürülmez. Terörü, teröristle önlemenin acısı sonradan çıkar. Aklıselim bir çözüm yolu bulmalıyız.