Yedi kat gökyüzü, yedi kat yeryüzü adalet/denge üzerine yaratılmış.

Güneş, ay, dünya ve tüm yıldızların hacmi tonu, hızı, yörüngesi… adalet/denge üzerine yaratılmış ve yaşatılıyor.

İnsanın can ve teni, kalbi, kalıbı milyarlarca hücresi de adalet üzerine donatılmış.

Everest’in tepesindeki kar tanesi ile Taklamakan Çölü’ndeki bir tek kum tanesi de denge üzerine yaratılmış.

Tabiatı yaratan Rabbimizin bu yaratmasında hiçbir eksiklik olmadığında bütün ilim adamları el birliği, dil birliği halindedirler.

Tabiatı yaratan Rabbimiz, son kitap olarak Kur’an-i Kerim’indeki süre, ayet, kelime ve harflerini de her zaman ve zeminde yol gösterecek şekilde indirmiş.

Hazreti Adem’in içtiği su, bugün bile bütün canlıların içeceği olmaya ve kıyamete kadar devam ettiği gibi,

Kur’an ayetleri de bugün ve kıyamete kadar en doğru yolu göstermeye devam ediyor.

Rabbimiz buyurur:

إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ  

İşte bu Kur’an, en doğru yola iletir” buyurmuş. (İsra süresi ayet 17/9)

İslam, hava gibi bizi kuşatırsa, başkandan bekçiye kadar herkes ve her yerde o ülke gülistana dönüşür.

İran’ın milli şairi Firdevsi (h: 329-m: 940 - 411-1020) Şahname’sinde Hazreti Ömer hakkında bakın ne diyor:

“İslâm dinini yayıp dünyayı, ilkbaharda çiçeklerle süslenmiş bir bağ haline getiren de Ömer'dir.”

Bu itiraf da sözde adalettir.

Rabbimiz sözde adaleti de emreder bize:

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللَّهِ أَوْفُوا ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak ergenlik çağına ulaşıncaya kadar güzel bir şekilde (yönetmek için) yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. Hiçbir kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz. Akrabanız dahi olsa konuştuğunuz vakit adil olun. Allah'a olan sözünüzü yerine getirin. Öğüt alasınız diye Allah bunları size vasiyyet etti.

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Muhakkak bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz. Başka yollara uymayın; sizi Allah'ın yolundan ayırır. Sakınasınız diye Allah bunları size tavsiye etti.” (En’am süresi ayet 6/152-153)

Firdevsi’nin dört raşid halife için söylediklerini okuyalım:

“Bilgi ve din, senin hakikî kurtarıcındır. Sana düşen, selâmet yolunu aramaktır.

95. Eğer gönlünün kederden sıyrılmasını, vicdanının rahata kavuşmasını istersen…

Bütün kötülüklerden kurtulmak, belâ tuzağına düşmemek.

Ve iki cihanda kötülükten sıyrılıp Allah katında iyi bir adla anılmak dileğinde isen,

Peygamberinin sözlerine giden yolu ara ve gönlünün kirlerini o su ile yıka.

O emir ve nehiy, tenzil ve vahiy ıssı/sıcaklığı ne diyor, biliyor musun?

100.  Diyor ki: “Güneş, büyük peygamberlerden sonra, Ebubekir'den faziletli başkasının üzerine doğmamıştır!"

İslâm dinini yayıp dünyayı, ilkbaharda çiçeklerle süslenmiş bir bağ haline getiren de Ömer'dir.

Bu ikisinden sonra, din ve hayâsı Osman gelir.

Dördüncüsü ise Betûl'ün eşi Ali'dir. Peygamber, bak, onu ne güzel övüyor:

“Ben bir bilgi şehriyim, onun kapısı ancak Ali'dir.”

 

105. Ben, bu sözün peygamber tarafından söylendiğine şahitlik ederim. Bana bu sözü sanki kulaklarımla duymuşum gibi geliyor.” (Firdevsi, Şehname, Necati Lügal tercemesi, maarif Vekaleti, cilt 1 beyit no 95-105)

Tenimize adaletle davrandığımız gibi, akrabalar, komşular, mahalle, köy, şehir devlet ve devletler arası ilişkilerde de adaletten dengeli söz ve davranışlardan ayrılmayacağız

“Adalet” deyince yalnız mahkeme salonları akla gelmesin.

Yürüyüşümüz, ses tonumuz, tavırlarımız ve kaş-göz hareketlerimiz, kapı çalmamız… Gönül almamız da adaletli/dengeli olmalıdır.

Eğilmeden, bükülmeden, doğru yolda devam etmeye çalışalım; Rabbimiz yardımcımız olsun.