Bu konuyu anlatmak için birçok il ve ilçemizde konferans verdim.
Çocukluğumuzda annemiz, babamız veya hocamız bize Allah’ımızın sıfatlarını öğretirken Kelam ve Tekvin sıfatlarını da öğretmişlerdi.

Kelam sıfatıyla Rabbimiz, peygamberleri aracılığıyla insanlara emir, yasak ve tavsiyelerini bildirmiş, bu dünyada neyi nasıl yapacağımızı öğretmiş.
Bazı peygamberlere de kitap indirmiş.

İnsanın cennetten indirildiği yeryüzünü de önceden yaratmış ve Adem aleyhisselam ile eşi Havva anamızı yeryüzüne indirmiş. Yeryüzünü gündüzleri güneşle, geceleri ay ve yıldızlarla aydınlattığı, insanlara yönleri gösterdikleri gibi süsü de olmuşlar. Yaratılan her şeyin kendine göre kanununu yaratmış Rabbimiz.
Biz bu tabiat üzerinde Rabbimizin koyduğu tabiat kanunlarına ne kadar uyumlu hareket edersek sıhhatimizi de o oranda korumuş oluruz.

Kışın kalın ve yünlü elbiseler, yazın ince ve pamuklu elbiseler giymemiz, Rabbimizin tabiat kanunlarına uymaktır.

Yediklerimiz ve içtiklerimiz de öyle.
Bazı sömürgen devletler, ilim adamlarını kullanarak, tabii olmayan yiyecek ve içecekleri imal ettiler.
Reklamlarla göz boyadılar ve hakiki, tabii, organik denilen ve ilk yaratılıştan beri devam eden yiyecek, içecek ve giyecekleri geri plana ittiler ama elli yıl geçmeden o kullanılan ilim adamları, uydurulan, sentetik maddelerin insanlara zararlı olduğunu ispat ettiler.

Rabbimiz, Tekvin sıfatıyla yarattığı her şeyin insan için olduğunu haber verirken ama bu tabiattan yiyip içip, giyerken israf etmeyi de yasaklamıştır.

Emir ve yasaklarını da Kelam sıfatından olan Kur’an-ı Kerim’iyle bildirmiştir.
Kur’an ayetleri inmeye başladığı günden itibaren deistlerin lideri olan Ebu Cehil ve Mekke parlamentosu üyeleri, atalarının ve kendilerinin çıkarları için uydurdukları kanunlarla sağladıkları çıkarlarının zedeleneceğini ve sonunda kaybolacağını anladıklarından kâfirlikte ısrar etmişler. Ve hâlâ insanların çoğunluğu beyin yıkama yoluyla insana tapınmayı sürdürdüklerinden dünyada oluk gibi kan akmaya devam ediyor.

Biz, Müslümanlar olarak tabiatı yaratanın koyduğu tabiat kanunlarına uyduğumuz gibi, Kur’an’ı indiren Allah celle celalühün hükümlerine de uymakla görevliyiz. “Can güvenlimiz yok, taciz ve tecavüzler arttı, sokakta kimin ne yapacağı, nasıl saldıracağı belli değil, kapı kilitleri, güvenlik kameraları, güvenlik güçleri suçu ve suçluları engelleyemiyor…” gibi şikâyette bulunanlar, dikkat etsinler, “Neden bu böyle?” diye kendilerine sorsunlar.

İlim adamlarımız, tabiatta olan her şeyin kanununu bulup insanların hayatını kolaylaştırırken bu tabiat kanununu kimin koyduğunu da insanlara söylemeyi ihmal etmesinler.
Mesela fizik dersi verecek olan bir öğretmen, öğrencilerine, “Fizik kitabını açarken, ‘Bismillahirrahmanirrahim/Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla okumaya başlıyorum’ deyiniz” diye uyarmalı.

Çünkü biraz sonra okutacağı “çekim kanunu”nu anlatırken, daldan elmanın yere düşmesi, dala rüzgârın etkisiyle düşmesi, düştüğü yerde meydana getirdiği etkiyi, düştüğü yerin elmaya tepkisi, düşerken elmanın hacim ve özgül ağırlığının hıza etkisi, hızın yere etkisi gibi kanunları matematik hesaplarla yaptırırken, bunların hiçbirini hiçbir insanın yaratmadığını, ilim adamının bunları bulduğunu ve bu buluşuyla insanlığa büyük kolaylıklar sağladığını hatırlatmalı.

Millî Eğitim Bakanlığı, okutulan her kitabın girişine kitabın içeriğini, yaratanı tanıtan bir makale konulmasını sağlamalı.

Tabiata insanoğlu bir tek kanun koyamadığı gibi, Kur’an sûrelerinden bir sûrenin benzerini de yapamaması, tabiatı yaratanla Kur’an-ı Kerim’i indirenin bir olduğunu, eşinin ve benzerinin olmadığını ortaya koyar.