“Umre dönüşü papanın Türkiye ziyareti üzerinden kendisine yüklenen laik Kemalist tayfaya cevap veren…’’

Umre dönüşü vurgusunu en başa yazarak etrafını sardıkları şahsın, Papa yorumlu saldırısı, Saadet Partisi’ne yalan, yanlış haber ve yorumlarıyla ünlü bir gazetede manşetten verilmiş.

Eğitim amaçlı bir seyahati kamufle ediyorlar ihtimalini akıllara düşürdüklerinin farkında değiller ve tam kabul halindeler anlamına varacağımız ikinci cümlecikleri ise aynen şöyle:

“Papa’nın Türkiye ziyareti üzerinden…”

Normal şartlar altında, Fizik ve Kimya konularına uygun, Sosyolojiyi rahatsız etmeyen, harici ve dahili tatminin sağlandığı… Demenin yeni tip Türkçesi veya Trolcesidir bu ifade.

Varlıklarını ve iktidar gemisinin vazgeçilmez elemanı olduklarını, verdikleri sıfat (Tayfa) dolayısıyla itiraf ederlerken, cezalandıran güç konumuna da kendilerini zorluyorlar:

“Laik, Kemalist tayfaya cevap veren…”

Umreden geldiği özellikle vurgulanan, ülkesine bir Papa’nın geldiğini öğrendiğinde, aklına ilk kim gelir. Davet edenler mi, karşılayanlar mı, ilahi okuyanlar mı, Papa’nın kendisi mi? Kim, kim, kim?

Cevap veriyor: “Papa gibi yaşayanlar…”

1950’den sonraki partili hayatımızda siyaset platformuna çıkan hiçbir partizan veya dini sıfat taşıyan birinin bu veya benzeri bir tanımı toplum karşısında kullandığına dair bir kayıta okumalarımda rastlamadım.

Ne oldu da, çeyrek asrı bulan iktidarın yaşanan bu günlerinde, bu ülkede, Papa gibi yaşayanların varlıklarından haberdar olundu? Dahası hangi yıllar içerisinde yetiştiklerine inanılıyor? Soru bir!

‘’Papa ziyaretini eleştirecek en son kitle bile değil siniz!’’

Kime söylendiğinden ziyade kim tarafından söylendiği merak edilirse, ziyaretten sorumlu kişinin bir ifadesidir kanaatine varmak mümkün.

Eleştiri hakkına sahip olma sıralamasında hiza vermeye yetkili birinin, yani Umreden son gelenin bu kadar açık ve net alan ve hacim tayini de evvel yoğ idi, galiba bugün çıktı. Soru iki.

“Bu ziyaretin eleştirisini yapacaksak…”

Bu ülkede Papa gibi yaşayanları tespit kadrosundaki görevli, kendilerini de şartlara bağlılar olarak tanımlıyor.

“Yapacaksak…”

Müsaade istemekten, emir almaya uzanan bir yolda, koyu endişeli bir hal ve gidiş ifadesidir bu? Soru üç!

“Biz, İslam nizamı taraftarları yapacak…”

Yapıyoruz değil, yapacağız değil, yaparız değil; yapacak fiilinin kullanılması, gelecek zaman içinde ve yap emri alındığında gerçekleşeceğini anlatsa da hiç yapılmayacağının itirafıdır.

Sözlüklere, herhangi bir şeyden yana olan (kimse) Yandaş, izahıyla yazılan (Taraftar) kuşatıcılığının kabuğunda kalanların nizam iddiaları ise bugün, gülümsetme amaçlıdır.

“Hem sizin Papanız değil mi o, sevinmeniz lazım.”

Papa’nın kaydı bu kadar yakına mı alındı?

Papa, tayfalara yakın. Tayfalar (bana) yakın. Papa (bana) yakın, demek midir bunca ifadenin karşılığı? Soru dört!

“Sevinmeniz lazım!”

Papa’yı davet edenlerin kimi, ne zaman, nasıl sevindireceklerini bilmek iddiasıyla kurulmuş değil bu cümlecik.

Papa’nın Türkiye’ye gelmesinin sevinmeye ayarlı olduğuna aklıyla ve varlığıyla inanmanın ilanı, son cümlecikte böyle saklanmıştır.

Hazırlıkları aylar öncesinden başlamış ve provaları çok yapılmış bir Papa gelmesinde konuşulanlar ve tartışılanlar başka, dikkatlerden kaçırılan olayın arkasındaki gerçek başkadır.

İlahici kızlar ve erkekler ne zaman ve hangi süzgeçlerden geçirilerek seçildi? Giyim kuşamlarını hangi modacı tasarladı ve kaç ayda hazırladı?

Durulacak ve oturulacak yerlerde bir kayma ve yanlışlık olmaması için kaç kez prova yapıldı?

Hazırlıklar neden kamuoyuna yansımadı ya da saklandı?

Halkın, Papa yanında okunmasını istemediği Medine karşılaması ilahisini kim programa koydu; kimler tepkilere karşı “Olabilir” vezinli demeçlerle hazırlandı?

Hangi aileler, bizim çocuğumuz özel kıyafetlerle Papa’ya ilahi okudu diye övünecek?

Papa’nın Türkiye ziyaretine muhalif duran ve muhalefetini inancının zarafetiyle seslendiren, kamuoyu ile paylaşan Milli Görüş mensupları, rahmetli Erbakan Hoca’mızın liderliğinde yapılan “Hayır!” mitinglerinin bilincinde sürdürürken yürüyüşlerini, biz de hedef saptırma ve çarpıtmaları ifşa eden, taş ve kurbağa çağrışımlı bu analizi yazdık.

TARİHİ YANILTAN “VAR”

Fenerbahçe’nin nizami bir golünün VAR’ca yok sayıldığı GS maçından sonra Teknik Direktör Domenico Tedesco’nun yaptığı açıklamadan dikkatimizi çeken üç cümlesini alıyoruz.

“Galatasaray’a karşı oynuyoruz. Şakasına bir takım değil. Elimizden gelenin en iyisini yaptık.”

Spor sayfalarının ağırlığının, siyaset sayfalarına denk sayıldığı 70’li yıllardan bir gazete röportajını hatırlıyorum.

Fenerbahçe’ye Didi gelmiş.

Yine bir FB-GS maçı gündemi belirliyor.

Hafta sonu oynanacak maçların haberlerine, Bolu’daki yahut Kızılcahamam’daki kamptan resimler ve röportajlarla taraftarların hazırlandığı ve meraklarının yükseltildiği o günlerde, gazeteciler, bir antrenman sonrası FB tesislerinde Didi’nin etrafını sararlar. Gelenekselleştiğini sandıkları bir uygulamanın adresidir öğrenmek istedikleri.

“Fenerbahçe’yi nerede kampa alacaksınız?”

Neden diye sormaz o gazetecilere Didi; o hafta oynanacak GS maçını ne ölçüde önemsediğini öğrenmek isteyenlere verdiği cevap, GS medyası ve taraftarlarının yıllarca unutamadıkları ve fakat aslında Fenerbahçe’yi anlatan iki cümledir.

“Neden kamp yapalım? Bu haftaki rakibimizi, ligin diğer takımlarından farklı görmüyoruz!”

Dün, bir GS maçı öncesinde böyle konuşmuştu Didi.

Bugün, bir GS maçı sonrasında Domenico Tedesco’nun söylediklerini de yukarıya yazdık.

Whatsapp Image 2025 12 05 At 17.16.15

SEFERDEN SORUMLULAR VE SEFERİ OLANLAR

Gazetemizin sitesinde 03 Aralık Çarşamba günü yayımlanan haberden okuyoruz:

“İslam İşbirliği Teşkilatı ve Cuma Namazı olayı!

Seferiyiz deyip namaza gelmeyenler kimlerdi?

Mehmet Görmez çarpıcı cümlelerle anlattı.”

Haber Merkezi’mizin “İslam ülkeleri liderlerinin nasıl bir konumda bulunduklarının altını çizmek için…”

“Mehmet Görmez Hoca zaman zaman yaptığı gibi, bu anısını da anlatırken önemli bir ders veriyor, esasen!” değerlendirmesiyle hazırladığı haberden, Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan bir toplantıdan sonra, ev sahibi Türkiye’nin Arapça metinli hutbe hazırlığı da yapmasına rağmen, o gün yaşananlar:

“Mehmet Görmez, anılan Cuma günü Bezmialem Valide Sultan Camii’ne geldiğinde bir ne görsün!

Cumhurbaşkanı Erdoğan namaza tek başına gelmiş, diğer devlet başkanları yok!

Mehmet Görmez, ‘Hayırdır efendim, liderler nerede?’ diye sorunca, Cumhurbaşkanı Erdoğan gülerek, ‘Seninkiler seferiymiş’ der.”

Sayın Mehmet Görmez’in anlattığı ve fakat medyada yazılmayan olayın ana fikir kısmını aldık buraya.

İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, diye tanımlanan bir toplantıya katılan İslam ülkeleri temsilcilerinin, davetli oldukları şehirde Cuma namazına gelmemelerini “Seferi olmak” mazeretiyle beyan etmeleri, yeterli ve doyurucu bir izah değildir.

Cuma vaktine kadar davetlilerin camiye gitmeyeceklerine dair bir istihbaratın alınmamasını da anlamak zor.

Davetlilerin bu niyetleri hissedildiğinde/ öğrenildiğinde, yapılması gereken düzeltme girişimlerinin olacağına da inanıyorsak eğer, “Bugüne kadar sayısız toplananlar, dişe dokunur hiçbir karara imza atmadılar” tesbitine inanmamızı sağlayamazlar.

“Seferi olmak” mazeretlerini kabul etmediğimizde, aklımıza düşecek tek bir ihtimal vardır.

İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesine katılan İslam ülkeleri temsilcileri bir mesaj vermek niyetiyle gelmemiş olabilirler deriz.

Doğruluğu tartışılacak bu ihtimalin de ilgili makamlarca değerlendirildiğine inansak dahi, Sayın Görmez Hoca’nın bu saatte, bu yalınlıkta olayı nakletmesini, okuyan ve kafa yoran insanlarımızı tatmin edici bulmayız. Çünkü rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’mızın katıldığı toplantıların tanıkları çoktur.

Bizim sitemizin bu haberinden sonra yine aynı bakış açısı ile değerlendireceğimiz bir başka gazetedeki anlatımda sıra.

Okuduklarını sanmadığım ve fakat kulaktan kulağa aktardıkları ve bizzat olayın tanıklarıymış gibi tekrar tekrar yazdıkları bir dergi röportajından dökülen bilgi kırıntısından bir daha bahsedeceğiz.

“Eski MİT Müsteşarı Fırat Doğu, ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım.” Demişti diyerek orijinal malzeme muamelesi yapılan ve bu anlatımı temel alan gazete fıkralarıyla okuyucularını aydınlatanların, sıkıntıların sebebi te o zamandan vardı, sığınma tezlerine reddiye değil maksadımız; bilakis önceki konuda yaptığımız gibi şüphelerimizi paylaşmaktır.

O MİT müsteşarı genel bir röportaj vermemiş. Satışı sınırlı ve alıcılarının performansı belli bir dergiye konuşmuş.

Türkiye Cumhuriyeti’nin o makamında oturmuş bir kişi nerede, neyi konuşacağını bilmez mi?

Bir olta yemi olduğunu sandığım ve fakat teferruatını bilmediğim bu anlatıma karşı üretilenleri kullanarak, okuyucularımızın sorgulama haklarına saygımızın ifadesi olsun diye, bana bizzat anlatılan bir anıyı aktaracağım.

Fuat Doğu Paşa, Lizbon’da büyükelçi iken yakınında bulunmuş mesai arkadaşlarından Sabri Gümüş’ten dinledim.

Büyükelçilerin davetli olduğu bir salonda, “Çağrı” filminin galası yapılmış Lizbon’da.

Filmi seyrederken Fuat Paşa’mın birkaç kere gözlerini sildiğini gördüm, ona biraz uzak koltuğumda otururken, diyen arkadaşım, film sonrası diğer ülke büyükelçilerinin, ki onlar Avrupa ülkelerinin elçileriydi, Fuat Paşa’mın etrafını sarmışlar ve sohbet etmişlerdi, diyerek sürdürdüğü sohbetini şu cümle ile bitirmişti.

“Bana dedikleri o büyükelçilerin. Din, sizin dininizdir. Din İslam’dır. Bizim dinimiz ise fantaziler üzerine kuruludur.”

Yeni tabirle söylersek, mevkidaşlarından bu iltifatları duyan bir Türkiye Cumhuriyeti elçisi Fuat Paşa, elbette söylenmesi gerekenleri söylemiştir, diyerek biz de bu anıların ışığında analizlerimizi yazıyoruz.