Türkiye’de özellikle son 200 yıllık süre zarfında darbe girişimlerine maalesef çokça rastlanmaktadır. Bunun son halkası durumunda olan 15 Temmuz da bu listede yerini almıştır. Bu konudan söz edeceksek en başta kavram olarak “Darbe nedir?” sorusuna verilecek cevaplara bir daha bakmak gerekir:

-        Siyasette ani ve kararlı bir güç kullanımı ve özellikle mevcut bir hükümetin küçük bir grup tarafından şiddet kullanılarak devrilmesi veya değiştirilmesi,

-        Mevcut bir hükümetin küçük bir grup tarafından ani ve şiddetli bir şekilde devrilmesi. Bir darbenin başlıca ön koşulu silahlı kuvvetlerin, polisin ve diğer askeri unsurların tamamının ya da bir kısmının kontrolünün ele geçirilmesidir. Genellikle çok sayıda insanın temel sosyal, ekonomik ve siyasi değişim için çalışmasıyla gerçekleşen devrimden farklı olarak darbe, sadece önde gelen hükümet personelinin aniden değiştirilmesiyle sonuçlanan tepeden bir iktidar değişikliğidir. Darbe, bir ülkenin temel sosyal ve ekonomik politikalarını nadiren değiştirir ya da rakip siyasi gruplar arasında gücü önemli ölçüde yeniden dağıtır,

-        Hükümetin aniden şiddet kullanarak veya yasa dışı olarak ele geçirilmesi,

-        Siyaset ortamının belli bir grup tarafından ani bir şekilde ele geçirilmesi.

Bu tanımlamaların hepsinin ortak noktasına bakıldığında organize bir grupça yerine getirilen bu aksiyonun ani olması, belli bir güç kullanılması ve mevcut yönetimi indirmeyi hedeflemesi gibi üç ana özelliği vardır. Ancak tarihimizdeki darbe girişimlerine (başarılı olsun veya olmasın) bakıldığında çoğunun esasında beklenir olduğunu görmek gerekir. En çok bilinen 1960 ve 1980’de de aynısı olmuştur. Bu noktada ani olmasından kasıt aslında darbenin gelişi değil darbe aksiyonu için harekete geçmek üzerinden anlaşılmalıdır. Göstere göstere gelen tehlikenin herkes farkında olduğu için akıllarına farklı sorular gelmektedir. Bu yüzden insanlar belli ve net cevaplar aramaktadır. İnsanların aslında ne oldu diye soru sorması kadar normal bir durum yoktur.

İkinci olarak Türkiye’de darbelerin 15 Temmuz hariç hepsinin askeri gücün ve yapının etkisi ile olduğunu görürüz. 15 Temmuz’da ise sivil görünümlü ve devlet dışı olduğunu iddia eden unsurların askeriyeyi bir araç olarak kullanması söz konusudur. Diğer bir anlatımla ana karar verici askerler değildir. Elbette şunu da ifade etmek gerekir. Peki, asıl kimdir bu darbelerin sahibi, 27 Mayıs 1960’taki Millî Birlik Komitesi mi? 12 Eylül 1980’deki Milli Güvenlik Konseyi mi? Yoksa 15 Temmuz 2016’daki Yurtta Sulh Konseyi veya FETÖ mü? Darbeyi yapanlara bizim çocuklar diyenlerdir. Yani ırkçı emperyalizmdir. Bugün MİLKO’ların sürekli olarak ABD üsleri ve özellikle de İncirlik kapatılsın demesinin bir sebebi de budur.

Üçüncü olarak darbeler mevcut iktidarı ele geçirmek için yapılır. Özellikle Türkiye’deki darbelerde bu noktada belli bir dönem devralıp sonrasında yeniden kendilerinin (aynı 28 Şubat sürecinde dedikleri gibi balans ayarı verdikten sonra) uygun gördüğü bir iktidara devretmesi söz konusudur. 28 Şubat’ta gördüğümüz neydi; toplumu birinci parti yaptığı Refah Partisi’nden uzaklaştırıp yerine ANASOL D ve M’sine alıştırmak.

Bakınız, tahmini olarak dünyada 1950'den 2010'a kadar 457 darbe girişimi olmuştur. Bunların yarısı da başarılı olmuştur. Darbe girişimlerinin bulaşıcı olduğu ve hatta bir dışişleri bakanının bir darbeyi duymasının ardından görüşmeleri yarıda bırakıp ülkesine döndüğü anlatılır. Sebep olarak da, “Bir yerde olduysa başka yerde de olur çünkü bulaşıcıdır” dediği iddia edilir.

Bir darbenin gerçekleşmesine birçok faktör yol açabileceği gibi, başarısını veya başarısızlığını da belirleyebilir. Bir darbe başladıktan sonra, darbenin başarısı, darbecilerin başkalarını darbe girişiminin başarılı olacağına inandırma becerisine bağlıdır. Bu yüzden ilk olarak medya kuruluşlarına saldırı olur ve oralar ele geçirilir. 2017 yılı yapımı Anons Filmi bunu güzel bir şekilde anlatmaktadır. Biz de TRT’nin ele geçirilmesi ve silah zoru ile bildiri okutulması ile biliyoruz.

Türkiye, 15 Temmuz’da büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştür. Hangi yönden bakarsak bakalım, işin özünde sokağa dökülen bir halk ve canını feda etmiş 250’den fazla insan vardır. Bir işin öncesi, sonrası, sırası olan olaylarla oluşturacağı neticeleri birbirinde ayırmak gerekir. 15 Temmuz için de durum budur. Eğer bu darbe gerçekleşse ilk infaz edilecekler ve gözaltına alınacak listesinde kim varsa asıl hedef onlardır. O yüzden ifrat ve tefrite kapılmadan düne kadar övdüklerini bugün yerenlerin tavırlarını dikkate almadan olayları değerlendirmek gerekir.