Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“İstanbul-Kudüs-Mekke hattı insanlık tarihinin merkezi mesabesinde bir hat” dememin “derin sebepleri” var; Endülüs’ten başlayıp yüz yıl öncesinde Osmanlı Devleti’nin sona ermesine kadar devam edip 1990’larda Bosna ile Kosova katliamlarına kadar uzanan…
Bu derinlik, bu beş bin yıllık derinlik, bu birkaç yüzyıllık derinlik, bu son yüz yıllık derinlik; ancak güçlü bir şairin (Kosova asıllı hemşerimin) kısa ve öz mısralarıyla anlaşılabilir:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
(Mehmet Akif Ersoy, Safahat; Yedinci Kitap)
-Beş bin yıllık insanlık tarihinden yeterince ibret almazsak tekerrür eder…
-Endülüs’te olanları unutup ibret almazsak benzer akıbetler tekerrür eder…
-Osmanlı yıkılırken Balkanlar’da yaşananları unutursak yine tekerrür eder…
-Bosna ve Kosova’da 1990’larda tekerrür etmesinin sebebi de o unutkanlıktır…
- Gazze’de günümüzde olanlar ve tekerrür edenler de o unutkanlık sebebiyledir…
“İstanbul-Kudüs-Mekke hattı insanlık tarihinin merkezi mesabesinde bir hat” dememin bir “derin sebebi de çare ve çözümün” yine bu hattın “doğu”sunda olmasındandır...
“Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?” diyor Mehmet Akif Ersoy da; Gazze’deki soykırım vesilesiyle bu yazıları yazmaya başladığımdan berri yazdığım üzere…
Hakk’a dayalı ilk medeniyeti Hazreti Nuh Aleyhisselam bu hattın “doğu”sunda yani Mezopotamya’da kurdu; sonra hattın “batı”sındaki Mısır’da kuvvet sistemine dönüştü…
Hakk’a dayalı ilk nizam/düzen/sistem/medeniyet beş bin yıl önce hattın “doğu”sunda kurulup beş asır sonra nasıl hattın “batı”sında kuvvet/zulüm/sömürü sistemine dönüştüyse; takriben her milenyumun başlarında Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa Hz. Muhammed Aleyhisselam tarafında hattın “doğu”sunda kurulan Hakk’a dayalı medeniyetler birkaç asır sonra hattın “batı”sında kuvvet/zulüm/sömürü sistemine dönüştü…
“Kur’an/İslam/silm/barış medeniyeti” diyerek -Adil Düzen çalışmalarımızda böyle isimlendirdiğimiz- Hakk’a dayalı son insanlık medeniyeti de “İstanbul-Kudüs-Mekke” hattının “doğu”sunda kuruldu; sonra -Endülüs medeniyetinin soykırım seviyesinde sonunu getiren dönemden başlamak üzere- günümüzde ve özellikle son bir-iki asırdır yoğun bir şekilde Balkanlar’da ve dünyanın her yerinde yaşanan soykırım ve zulümleri yapan bir sistem olarak hattın “batı”sındaki kuvvet/zulüm/sömürü/soykırım sistemine dönüştü…
-Beş bin yıldır beş ülü’l-azm peygamber beş Hakk’a dayalı medeniyeti kurdu…
-Son Nebi Hazreti Muhammed de en son Hakk’a dayalı medeniyeti kurdu…
-“Âlimler peygamberleri vârisleridir” de dedi, Hazreti Muhammed…
-Bundan dolayı her şeyden önce ilime ve âlimlere önem vermeli…
-Gazze’de olanları bir de bu açıdan değerlendirmeliyiz…
HÜLASA ve sonuç olarak insanlığın çağımızda “sosyal tufan seviyesinde çözüm bekleyen sorunları var”, hayatın “ahlâkî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî dört alanındaki bu sorunların çözümü var”; biz ‘Adil Düzen’ dediğimiz bu ‘çare ve çözümleri’ yarım yüzyıldan beri üretiyor, yazıyor, anlatıyor, kooperatiflerimizde kendi aramızda uyguluyoruz...
Bütün bu birikimlerimize istinaden de diyoruz ki;
-Öncelikle medeniyet kurucusu peygamberlerin vârisleri âlimlerimiz olmalı…
-Hakk’a dayalı çağımızın medeniyetini peygamber varisi âlimler kurmalı…
-Hakk’a dayalı medeniyeti hayatın diğer alanlarındakiler benimsemeli…
-‘Adil Dünya Düzeni’ olarak bütün insanlık örnek alıp uygulamalı…
GAZZE ve benzeri yerlerdeki zulüm ve soykırımların çare ve çözümü budur.
(‘Adil Dünya Düzeni’ kuruluncaya kadar olanları ve olması gerekenleri yazmaya devam...)