Ömer Seyfettin'in "Diyet" adlı hikâyesini bilen bilir! Bilmeyen tekrar tekrar okumalı!

Kılıç ustası Koca Ali'nin kolunu kaybetmemek için verdiği mücadeleyi ve sonrasını anlatır.

Bu mücadele, dünya konjonktürünü, hele hele Müslüman ülkelerin hal-i pür melalini yakından ilgilendiriyor!

Şöyle kısa bir özet geçmek gerekirse;

* Koca Ali, kimseye boyun eğmeyen, çalışkan bir demircidir.

* Savaş zamanlarında kaybolur, savaştan sonra ortaya çıkar.

* Bir gün kolu kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

* Sipahiler, Koca Ali'yi kurtarmak için şehrin en büyük zengini Hacı Kasap'a başvurur.

* Hacı Kasap, Ali'nin kolu için diyet ödemeyi kabul eder, ancak bir şartla: Ali'nin ölene kadar ona ücretsiz hizmetçilik ve çıraklık yapması.

* Ali, başlangıçta kasaplık bilmediğini söyleyerek bu teklifi reddeder.

* Ancak daha sonra kabul eder ve Hacı Kasap'ın emrinde çalışmaya başlar.

***

Peki, ya sonra...

Hacı Kasap, her şeyi ona yaptırmaya başlar. Ama her şeyi...

Sabah namazından beş saat evvel şehirden iki saat ötedeki mandırasından o gün satılacak koyunları ona getirtiyor, ona kestiriyor, ona yüzdürüyor, ona parçalatıyor, ona sattırıyor...

Akşam namazına kadar durmadan emirler veriyor.

Verdiği de yalnız bulgur çorbasıydı.

Bazen kendi artıklarını köpeğe verir gibi önüne atardı. Geceleri dükkânı baştan aşağı yıkatıyor, uykuya yatırmadan ertesi sabah için koyun getirmek üzere mandırasına yolluyordu.

Odununu bile ormandan ona kestiriyor, suyunu ona taşıtıyor, her işi, her işini ona gördürüyordu. Hatta evinin bahçesindeki lağım kuyusunu bile ona temizletti.

Koca Ali sade suya bulgur çorbasıyla bu kadar zahmetlere yıllarca göğüs gerebilirdi! Ama Hacı Kasap'ın ikide bir:

- Ulan Ali!.. Kolunun diyetini ben verdim! Yoksa çolak kalacaktın!.. diye yaptığı iyiliği tekrarlamasını sindiremiyordu, hazmedemiyordu.

Bir gün, iki gün, üç gün dişini sıktı...

Dünyada kimseye eyvallah etmeyerek kanaatle, gururunun saadeti için yaşamak isterken başına gelen bu bela neydi?

Bu herifin ikide bir de bu yaptığını başa kakması, ölümden pek güç, ölümden pek acı, ölümden pek ağırdı...

***

Hacı Kasap'a köle olduğunun tam haftasıydı...

Günlerden Cuma idi...

Kasabın geldiğini duymadı. Ansızın uğursuzun boğuk şu sesi yüreğini ağzına getirdi:

- "Kolunun diyetini benim verdiğimi unutuyorsun galiba" dedi, "Ben olmasam şimdi çolak kalacaktın..."

Koca Ali, cevap vermedi. Acı acı gülümsedi. Kızardı, bozardı...

Sonra birden sarardı... Hızla döndü.

Bilediği satırların en büyüğünü kaptı.

Sıvalı kolunu, yüksek kıyma kütüğünün üstüne koydu.

Kaldırdığı, ağır satırı öyle bir indirdi ki...

O anda kopan kolunu tuttu. Gördüğü şeyin dehşetinden gözleri dışarı fırlayan Hacı Kasap'ın önüne:

- Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi! diye hızla fırlattı!

Sonra elbisesinin kolsuz kalan yenine sıkı bir düğüm yaptı.

Dükkândan çıktı... Özgürdü artık...

KISSADAN HİSSE

* Hacı Kasap: ABD (İsrail), Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve diğer tüm emperyalist ülkeler...

* Koca Ali: Yıllardır sömürülen, küçük diyetlerle köle yapılan devletler! Öncelikle de 60'a yakın Müslüman ülkeler...

* Çözüm: İslam Birliği! Müslüman ülkelerin her alanda tam bir iş birliği yapması...

* Müslüman ülkeler Koca Ali'nin yaptığı gibi ne zaman "artık yeter" diyebilecekler, acaba?

* Müslüman ülkeler kaptırdıkları kolu, kolları ne zaman kesip atacaklar, tam özgür olacaklar acaba?

ABDÜLKADİR ÖZKAN AĞABEY!

Bazen kalem gitmez, klavye tıkanır ya!

İşte o anlardan birisi...

Gazetemiz yazarlarından Abdülkadir Özkan ağabey rahmet-i Rahman’a kavuştu, 83 yaşında emaneti sahibine teslim etti.

Millî Görüş lideri, Refah-Yol Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a çok yakın çalıştı, uzun süre Refah Partisi basın müşavirliğini deruhte etti.

Ne zaman söz açılsa "Erbakan Hocam" derdi.

Gücünün son noktasına kadar Millî Gazete’de yazılarına devam etti. Millî Gazete toplantılarına katılmaya gayret ederdi.

Son dönemde telefonla görüşüyorduk. Son görüşmemizde bazı rahatsızlıklarından söz etti.

Farklı dönemlerde, farklı konumlarda görev almasına karşın hep gazeteciydi...

Basın dünyasının yakından tanıdığı, bildiği, sevdiği bir gazeteciydi. Dert babası idi. Kimin bir derdi, sorunu varsa orayı arar, burayı arar mutlaka hallederdi.

Erbakan Hocamızla birlikte Türkiye'yi kim bilir kaç kez dolaştı, siyasi çalışmalar dolayısıyla. Nerede ne var, nerede neyin iyisi var, hangi köşede çorbanın en iyisi pişer bilirdi.

Kimseyi kırmamaya çaba gösterir ama görevinin gereğini en iyi şekilde yerine getirirdi.

Nüktedandı; yerinde anlattığı anekdotlar ve fıkralar halen hafızamda.

İyi bir insan, iyi bir gazeteci idi Abdülkadir Özkan ağabey.

***

Başta mahdumu gazeteci kardeşim Mehmet Fahri Özkan ve ailesinin diğer fertlerine, Millî Görüş camiasına ve sevenlerine başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Allah (cc) rahmet eylesin. Mekânı cennet, makamı âli, menzili mübarek olsun.

İyi bilirdik...

ABDÜLKADİR AĞABEYE RAHMETLE

Sohbet havası eserdi yazılarında.

Dolaşırdı hakikatin kıyılarında.

Meramını ifade için gezerdi,

Kavrayışın en uç noktalarında.

***

Yüce Rabbim rahmet etsin

Yine mütebessim poz versin

Yine sohbetlerine devam etsin

Cennetin o görkemli koltuklarında.

(Abdullah KARA)

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

* Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen IV. Uluslararası Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Sempozyumu’nun, 22 ülkeden 83 akademisyenin katılımıyla yapıldığını, “İslam Coğrafya ve Denizcilik Tarihi” temasıyla gerçekleştirilen sempozyumda iki gün boyunca 68 bildiri sunulduğunu, bildirilerin, sempozyum sonrası yayıma hazırlanarak kitaplaştırılacağını, sempozyum kapsamında üç farklı harita ve usturlap sergisi ile çeşitli atölye çalışmalarının da ziyaretçilere açıldığını, biliyor musunuz?

---