Genellikle sivri başlıklı ve süpürgeyle uçan, ürkütücü bir kadın olarak çizilen cadı figürü, Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü'nde, “kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın!” olarak tanımlanıyor.
* Esasen burada aşağılanan kadın...
* Esasen burada hakaret gören kadın...
* Esasen burada hakkı yenen kadın...
Ama bakın görün ki son dönemlerde neredeyse 'moda' haline gelen ve bir başka ifsad çalışması olan 'Cadılar Bayramı'na, çoğunlukla katılmak isteyen genç kızlar, kadınlar...
Öncelikle buradaki "muhteşem" çelişkiye dikkat çekmek isterim...
***
Bilinen adıyla Cadılar Bayramı...
Her sene Ekim ayının sonlarına doğru konuşulmaya başlanan bir garip kutlama...
Öncelikle "Pagan" ve sonrasında "Hristiyan" kökleri olmasına rağmen günümüzde "seküler" bir kutlama halini almış bir tuhaf, korkutucu, aşağılayıcı seremoni...
Çocukların, genellikle korkunç kostümler giyerek, kapı kapı dolaşıp şekerleme ve harçlık topladığı bir gariplik...
Maskeli balolar... Balkabağından fener oymalar... Korku filmi seansları... Perili olduğuna inanılan evlere düzenlenen geziler...
Ey okur!
İşin daha da nirengi noktası nedir, biliyor musunuz?
* Bu tuhaf kutlamaların en büyük ve göz alıcı olanları nerede, sizce?
* El cevap: Kuzey Amerika ve Britanya Adaları'nda (İngiltere)...
Amerikan kovboy kültürünün etkisiyle diğer bazı Batılı ülkelerde, Japonya, Filipinler ve Latin Amerika gibi bölgelerde de yaygınlaştı...
Bir kere, bir yerde ABD ve İngiltere gibi en büyük sömürgeci ve emperyalist ülkeler varsa, oturup bin kere düşünmek lazım!
***
Ey okur!
Bu hususta en çok üzüldüğüm hususlardan biri de şudur:
* Bu bayram denilen garip kutlamalarda en yaygın olarak tüketilen şekerleme, elma şekeri!
* Hey gidi çok sevdiğimiz elma şekerimiz, hey! Ne hale geldin!
ÖZGÜRLÜK FİLOSUNDAKİ "EN"LER!
Millî Gazete Pazar Sohbeti’nin bu haftaki konuğu, Saadet Partisi Hatay Milletvekili Doç. Dr. Necmettin Çalışkan idi.
Okudunuz, Özgürlük Filosu’nda neler yaşandığını, neler yaşadığını anlattı, röportajda...
Necmettin Çalışkan'la bu röportajın yayımlanmasından sonra bir süre daha sohbetimiz oldu.
Gazze ablukasını kırmak için yola çıkan ve Gazzeli çocuklara insani yardım götüren; ancak işgalci terör örgütü İsrail tarafından uluslararası sularda alıkonan Özgürlük Filosu’nda neler yaşandığına ilişkin bazı ayrıntıları daha anlattı.
Necmettin Bey, Özgürlük Filosu'nda "en"leri şöyle ifade etti:
* Gemi dışında en çok etkileyen: Milletimizin tüm kesiminin destek ve duasını çok yakından hissettik. Milletimiz bizi bağrına bastı ve aileden biri gibi anbean takip ettiler süreci.
* Gemi içinde en etkili olan: Yabancıların kararlılığıydı. Bizden önceki gemilere baskın yapılmasına, şiddet uygulanmasına rağmen kimse dönmeyi kabul etmedi. Kararlılıkla yola devam edildi.
* En cesur an: İşgalci komando birlikleri helikopterle yaklaşıp, silah doğrultarak geminin güvertesine indiler ama bizlerde hiçbir endişe yoktu, hatta Siyonist askerlerin çok korktuğunu gördük.
* En manevi hazzı yüksek an: Gazze’deki kardeşlerimize yakın olduğumuzu bildiğimiz hücrede hatim duası yapmak.
* En düşündürücü an: Yaşadıklarımız Gazze’de olanların zerresi olamaz ancak limanda yüzükoyun ters kelepçe saatlerce bekletildiğimizde ve psikolojik şiddet gördüğümüzde, Gazze’yi biraz daha yakından anlamış olduk.
* En mutlu an: Baskın altında gemide bir günde hatim bitirmek, hem eylem olarak hem dualarla Gazze’nin yanında olmayı hissetmek.
* En üzücü şey: “Bizden görünen, Filistin’in yanında olduğunu” söyleyen TV kanallarının, Özgürlük Filosu'nu, bizi yok sayması… Filistin’de soykırım işlenirken bile ayrımcılık yapılması, kutuplaştırılması.
* Gemi içinde en büyük hayal ve ümit: Gazze’ye kavuşmak.
* Limanda en büyük korkumuz: Filodan indirilip, Gazze’ye götürülmeme korkusuydu.
* En mutlu an: Gemide ateşkes haberini alma anımız.
* En şaşkınlık duyduğumuz an: Dünya Filistin konusunda birleşirken, Türkiye’de ayrımcılık sebebi olması, suistimal edilmesi ve partizanlık yapılması.
* En utanç verici durum: Türkiye’ye dönüşümüzde bazı katılımcıların magazinsel açıklamaları. PR ve istismar tavrı.
* En moral bulduğumuz an: Meydanlarla, salonlarla ve direniş çadırlarıyla bağlantı kurmaktı. Aynı davayı dert edinmiş vicdanlarla buluşmaktı.
* En olumlu etki: Siyonist İsrail’in dünya kamuoyunda tanınması.
* En etkileyici yönü: İslami değerlerin, ilkelerin ve kültürümüzün Batılıların ilgisine mazhar olması.
* En öğretici yönü: Kendi adıma psikolojik şiddetin etkisi, tefekkür.
ÖNEMLİ BİR KARAR, AMA!..
* İşgalci, Siyonist, soykırımcı terör örgütü İsrail’in, Gazze Şeridi'nde "açlığı" bir savaş yöntemi olarak kullanması...
* Ateşkese rağmen 2 yılı aşkın süredir terör örgütü İsrail'in Gazze'de soykırım yürütmesi...
* Terör örgütü İsrail'in iki yılı aşkın süredir Gazze'de bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, gençleri katletmesi...
* Terör örgütü İsrail'in bir asra yakın süredir Filistin'de taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmaması...
Tüm bunlar yaşandı mı?
Tüm bunlar yaşanmaya devam ediyor mu?
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCZ), terör örgütü İsrail'in Gazze'deki katliamlarını 'soykırım suçu' olarak tescilledi.
Şimdi size bu bağlamda önemli bir karardan daha söz etmek istiyorum;
Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) önemli bir kararı var; "açlığın" bir savaş silahı olarak kullanılmasını yasaklayan kararı...
Uluslararası Adalet Divanı'nın bu kararı esasen Filistinlileri kasıtlı olarak aç bırakan İsrail işgalinin bir tür soykırım işlediğini bir kez daha doğrulamıyor mu?
***
Peki, UCZ'nin (Uluslararası Ceza Mahkemesi) ve UAD'ın (Uluslararası Adalet Divanı) kararlarına rağmen ne oluyor?
Bu kararlar elbette önemli kararlar ama...
* Bebek katili Netanyahu'nun bilekleri kelepçelendi mi?
* Tam aksine, yolunu belki uzatarak istediği ülkeye gidiyor!
* Hatta dost ve kardeş ülke olarak bildiğimiz Azerbaycan'ı bile “tescilli soykırımcı" olarak ziyaret etti!
* Demokrasi havarisi olarak geçinen, savaşları sona erdirmekle övünen, her gittiği ülkede bol bol imza atan, gülücükler dağıtan ama bol bol o ülkelerin "değerli toprak elementlerine" göz koyan, el koyan sarı kovboy Trump, bu kararları kale alıyor mu, dikkate alıyor mu?
İşte konuşulması gereken asıl mesele budur!