Son süreçte yaşanan gelişmeler ile sanki Gazze konusu kapanmış gibi bir hissiyat oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu oyuna düşmememiz lazım… Gerçekten de Gazze gündemi geri plana düştü maalesef. Ancak Siyonizm’in planlarının mütemadiyen sürdüğünü ve asıl sorunun sineklerle uğraşma değil, bataklığı kurutmak olduğunu unutuyoruz.

Son günlerde ciddi manada kendini hissettiren yeni acı ise Sudan’dır. Yaşananlardan yansıyan görüntülerin korkunçluğu hepimizi etkilemektedir. Dünyanın ve de Afrika’nın kalbinde yaşanan sessiz bir trajedi neredeyse hiç kimsenin dikkatini çekmemektedir. Bu mesele son süreçte yaşananların da ötesindedir. Sudan’daki iç savaş Nisan 2023’ten bu yana devam etmektedir. Süren çatışmalar, ülkeyi tarihin en büyük insani felaketlerinden birine sürüklemiştir. Sudan bugün askeri grubun etrafında toplanmış birliklerin güç mücadelesiyle paramparça olmuş durumda... Bir yanda Sudan Silahlı Kuvvetleri’nin lideri ve fiili devlet başkanı olarak ifade edilebilecek, General Abdülfettah el-Burhan, diğer yanda ise ciddi manada sayıda savaşçısıyla Geçici/Acil/Hızlı/Seri Destek Güçleri’nin (farklı isimlerle Türkçeleştirilmektedir) (RSF) komutanı General Muhammed Hamdan Dagalo, nam-ı diğer Hemedti. Bu iki general esasında 2021’de beraberce darbe yapmışlardır. Akabinde ise sivil yönetime geçiş sürecini kendi kontrollerinde yürütmek istemişlerdir. Ancak güç paylaşımı kavgası, özellikle de RSF’nin orduya entegrasyonu konusunda derin anlaşmazlıklar, sonunda ülkeyi kan gölüne çevirdi. RSF’yi ordudan bağımsız bir yapı olarak inşa eden ve maaşa bağlayan kendisi de darbe ile 1989 yılında işbaşına geçmiş olan El-Beşir’di. Hatta El Beşir’e isnat edilen tüm suçların bir yönü ile uygulayıcılarının Burhan ve Hemedti olduğu da bilinir. Ancak tüm suçlar El-Beşir’e atılırken bu isimler aradan sıyrılabilmiştir.

Sudan maalesef bağımsızlığını elde ettiği günden beri sürekli darbeler ve savaşlarla, yoksunluk ve yoksulluklarla mücadele eden bir yer olmuştur. Bugün de başkent Hartum harabeye dönmüş durumdadır. Zaten Hartum dışına hemen çıkıldığında savaş öncesinde dahi görünen tablo bir anda 200 yıl öncesine giden bir yoksulluktur. Sudan, birkaç şehri dışında altyapının neredeyse olmadığı bir durumdadır. Elbette Sudan’ın bu hale gelmesinin bir emperyalist oyun olduğunu ifade etmek için çok derin bilgiye gerek yoktur.

Hartum, hava bombardımanları ve topçu ateşleriyle yıkılmış durumdadır. Zaten ağır aksak işleyen; tüm altyapı sistemi çökmüş durumdadır. Su, elektrik, sağlık sistemi tamamen işlevsizdir. Gelinen noktada RSF, Darfur’un büyük bölümünü ve Hartum’un çoğunu kontrol etmektedir. Burhan grubu yani ordu ise doğuda Port Sudan’ı geçici başkent ilan etmiş durumdadır. Sudan fiilen ikiye bölünmüş bir ülke. Batı Darfur’da yaşananlar ise çok daha korkunç: Bölgedeki sivil halka yönelik sistematik saldırıların arttığı biliniyor. Köyler yakılıyor, toplu mezarlar bulunuyor.

Bu tablonun kaçınılmaz bir gerçeği olarak savaşın bedelini sivil halk ödüyor. On milyondan fazla insan evini terk etmiş durumda; iki milyon kişi komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. On sekiz milyon insan açlıkla karşı karşıya. Sudan’da sağlık sistemi çökmüş; kolera, sıtma, kızamık yeniden yayılıyor.

Peki, dünya ne yapıyor? BM Güvenlik Konseyi bölünmüş, uluslararası toplum ise etkisiz. ABD ve Suudi Arabistan’ın Cidde’de yürüttüğü müzakereler sonuç vermedi. Bölgesel güçler kendi çıkarlarının peşinde: Mısır orduya destek verirken, Birleşik Arap Emirlikleri’nin RSF’ye silah sağladığı iddia ediliyor. RSF’nin, Rusya bağlantılı paralı asker gruplarından özelikle Wagner’den altın karşılığında silah ve destek aldığı da konuşuluyor. Sudan, bugün tüm dünya Müslümanları için yeni bir vicdan sınavına dönüşmüş durumdadır. Bir ülke kıtlık, hastalık ve savaş üçgeninde yok olurken, dünya diplomatik açıklamalarla “derin endişe” bildirmek dışında bir şey yapmıyor. Bunun yanında ülkenin tüm yer altı zenginlikleri kirli oyunlarla ve kirli eller aracılığı ile ilk olarak petrolü küresel güçlere peşkeş çekilmişti. Öyle ki Sudan, zengin petrol kaynaklarının Güney Sudan’a bağımsızlık verilmesiyle (ki bu da büyük bir oyundur) %75’ini kaybetmiştir. Bunun yanında Sudan dünyanın en büyük altın madenlerine sahip ülkelerinden biridir. Bu madenlerden senelik en az 100 altın çıkartılmaktadır. Net bir rakam yok çünkü kayıt dışı üretim ve bunun karaborsada değerlendirilmesi normal vakaya dönüşmüş durumdadır. Son tahlilde Müslümanlar yine zulüm görüyor, yine Müslümanlar seyrediyor. Tabii ki yine Müslümanlar eliyle…