Başbakan Erdoğan iki televizyon kanalının ortak yayınında çeşitli soruları cevaplandırırken terör konusunda, "Batı terörün bitmesini istemiyor. Almanya, Fransa istemiyor, bize yardımcı olmuyor. Ülkelerinde aksine teröristler cirit atıyorlar. Parasal kaynak orada. İskandinav ülkeleri bunlara yataklık yapıyor" diyerek olayın bir boyutunu ortaya koyuyor ama önemli bir başka boyutu ya görmezden geliyor ya da kendisini buna mecbur hissediyor. İşin bu boyutunu en doğru olarak kendisi bilir ama bu sözler akla iki soruyu getiriyor. İlk soru mademki Fransa ve Almanya teröristlere destek veriyor ve bunu televizyon programında dile getirme ihtiyacı duyuyorsunuz, o halde hâlâ neden ABye girmek için çırpınıyor, müzakereleri sürdürüyor ve ülkemizin her alanda Avrupa Birliği normlarına uymasını sağlamak için uğraşıyorsunuz Bu birinci soru. Böylesine ülkemize karşı düşmanca bir tavır sergileyen ve Avrupa Birliğinin omurgasını oluşturan Almanya ve Fransa ile aynı çuvala girmekte ısrarın makul bir izahı olabilir mi
Avrupa ülkelerinin başından beri teröristlere kucak açtığı ve destek verdiği doğru bir tespit. Ancak, terörü sadece Almanya ve Fransanın desteği ile izah etmek eksik bir değerlendirmedir. Terör örgütünün kuruluşundan bugüne kadar gelinen süreçte ABDnin tutum ve desteğini dikkate almadan yapılacak tüm değerlendirmeler eksik ya da yanlıştır.
Medyaya yansıyan haberlerde bile terör örgütüne ABD ve İsrailin destek verdiği gündeme geldi. Bu desteği ise sağır sultan bile duymuş durumda. Amerikanın terör örgütüne verdiği desteği ortaya koymak için Çekiç Güç dönemini hatırlamak yeterlidir. Bu dönemde Çekiç Güç birliklerinin silahtan, gıda ve giyeceğe kadar örgüte destek sağladığı biliniyor. Bunlara eğitimi de eklemek gerekir.
Bu arada Irakın Kuzeyi 1990lı yılların başından itibaren ABD tarafından uçuşa yasak bölge ilan edilmek suretiyle bu bölgede terör örgütünün serbest hareket etmesi sağlanmıştır.
Bununla da kalınmamış Irakın işgalinin arkasından daha önce uçuşa yasak bölge ilan edilen Irak topraklarında adı konulmamış bir devlet oluşturulmuştur. Bunu da bizzat ABD gerçekleştirmiştir. Böylece oluşturulan bu devletin topraklarında terör örgütüne de bir alan tahsis edilmiştir. Kandil olarak ifade edilen bölge sadece bir dağ başından ibaret değildir. Denebilir ki bugün ABD eliyle oluşturulan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi PKK terör örgütünü de himayesine almıştır. Bunu yapabilme cesaretini de Amerikadan almaktadır. Kuzey Irakta oluşturulan bölgesel yönetimi 20. yüzyılın başlarında İngilterenin gündeme getirdiği Büyük Kürdistan projesinin Amerika eliyle hayata geçirilmesinin ilk adımıdır.
Bu bakımdan terör örgütünün destekçileri sıralanırken Amerikanın unutulması gerçekçi bir değerlendirme olmaktan uzaktır. Bu gerçeği Başbakanın bilmediği elbette düşünülemez. Ancak, her zaman bilinen gerçeklerin yüksek sesle dile getirilmesi bazı bağlantılar ve mecburiyetler sebebiyle galiba mümkün olmuyor. Bu köşede sıkça terör örgütünün kökünün kazınabilmesi için arkasındaki ellerin kırılması gerektiğine dikkat çekiyorum. Bu ellerin başında Amerika ve Siyonist yapılanma gelmektedir.
Peki Avrupa ve Amerika ile Siyonist yapılanma karşısında gereken direnişin sağlanması mümkün değil mi Elbette mümkün. Bunun yolu İslam dünyasının birliğinden geçiyor. Ancak bölgemiz üzerindeki planların hayata geçirilmesinde doğrudan ya da dolaylı rol alarak bunun sağlanması mümkün değildir. Bölge üzerindeki planların uygulayıcıları bölgemizde sürekli çatışma ve istikrarsızlık istemektedir. Şimdiye kadar bunda da başarılı olmuşlardır. Hiç olmazsa bundan sonra oynanan oyunların bozulması gerekiyor.
Sömürgeci güçlerin çatıştırmak için uğraştığı komşularımızla gerilimi artırarak İslam Birliğinin sağlanması mümkün değildir. Bu sadece Amerika ve Siyonist yapılanmanın işine yarar. İslam ülkeleri çatışarak güçlerini harcamak yerine birleşerek güçlerini bir araya getirdiklerinde bilinmelidir ki dünya üzerinde istedikleri gibi at oynatamayacaklardır. Unutulmaması gerekir ki, terörün kökünün kazınması Amerika planlarında rol alarak mümkün değildir.