Terör de terörist de batının ürettiği kavramlardan. Onlar ürettiler; Onlar tanımladılar... Bitmedi; BM’de antlaşmalarla, ülkemizde de yasalaştırarak kendi tanımlarını kabul ettirdiler. Böylece ABD’nin, AB’nin terörist dediğine bizde terörist diyeceğiz!

Dünyayı ateşe veren “Büyük Teröristler” terörizmi tanımlıyor, kendilerine karşı gelenlere “ya bendensin ya da teröristsin” diyebiliyorlar. İşte dünyanın hali!..

Düşman tanımı da öyle değil mi Kur’an’daki düşman kim NATO’daki düşman kim Ne zaman uyanacağız !

“İkiz yasalar” (04.06.2003 tarihli oturumda TBMMde kabul edilen 4867 ve 4868 no.lu iki yasa) ile 07.02.2013 tarihli ve 6415 sayılı “terörizmin finansmanının önlenmesi” hakkındaki yasa; ülkemizde bölücülere, teröristlere faaliyetlerinde daha da cesaret vermektedir. Ve bir gün AB, ABD PKK’yı terörist listesinden çıkarırsa neler olabilir !

Allah’a kulluk, devlete vatandaşlığa benzer. Vatandaş, devletin tüm yasalarına (düzenine) itaat etmekle sorumludur. İtaati bölüp; bir kısım yasaları kabul edip, bir kısmını reddetmek nasıl ki anlamsızdır, bunun gibi Allah’a kulluk da her alanda, her emir ve yasaklarda yapılır, yapılmalıdır. Kulluk(din) parçalanamaz. Vatandaşlıkta devlete itaat ederken yasalarını beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Çünkü insanların koyduğu kurallar eksik, yanlış, kusurlu, anlamsız, hatta zalim olabilir. Allah-u Teâlâ tüm eksikliklerden münezzehtir. Bilmemesi, unutması, şaşırması, yanılması olmayandır. Tüm yüce sıfatlar O’nundur. O sebeple O’nun yasaları en mükemmeldir. Doğru, adaletli, merhametli ve hikmetlidir.

Allah’ın kitabı Kur’an’dan yüz çevirmeye başladığımızdan (takriben iki yüz yıldan) beri sorunlarımız artarak devam ediyor. Evet… Yüzümüzü Kur’an’dan Batı’ya döndürdük. Bu özünde kıbledeki sapmamızdı. Allah’ın yolu (Sırat-ı müstakim)ndan ayrılmamız, batılılaşmamız bize neler getirdi Bizden neleri götürdü

“Ümmet”tik… Üç kıtadaydık… Milyonlarca 〖km〗^2’lik alanda egemenliğimiz vardı. O coğrafyada kaç ulusa kaç devlete parçalandık Birlik, dirlik, izzet, kardeşlik, sevgi, saygı, paylaşma, dayanışma, refah, huzur, bereket… nerede kaldı İslam’ı camiye, kalbimize hapsetmeyi bize hazmettirdiler.

Birbirimizi boğazlamaktayız! İslami kimliğimizden gittikçe uzaklaşarak, laik ve seküler anlayış ve hayatı benimsemeye başladık. Din dünyayı düzenlerken, batılılaşmayla birlikte din-dünya, din-siyaset ayrımı yapar olduk. Kur’an’a uymak yerine, O’nu kendimize uydurmaya başladık… Yolu’ndan ayrılınca hem uzaklaştık; hem de bölünüp parçalandık… Dinimizin bir kısmıyla yetinmek, avunmak sapkınlığına düştük. Parçalı, eksik, yanlış dini anlayış ve algılamalarımız doğal olarak bizi kamplaştırdı, kutuplaştırdı, çatıştırıyor.

Yürüyüşümüzden, ticaretimize, uluslararası ilişkilerimize kadar hayatımızın her alanını düzenleyen bir “ekmel din”den geriye elimizde ne kadarı kaldı Öyle ya… Yalan söylenmeyecek, doğru olunacak, merhametli olunacak, zulüm olmayacak, aldatma, hile, yolsuzluk, din sömürüsü, gelir adaletsizliği, faiz, israf, lüks, savaş, fuhuş olmayacak…Bunu, bugün dünyayı ateşe veren zalim firavunlar kabul edebilirler mi ! Firavun Allah’ı inkar etmiyordu ki, ancak; ”insanların emir ve yasaklarını ben koyarım; Tevrat, Musa bana karışmasın” görüşündeydi. Böylece Allah’ın yeryüzünde egemenlik hak ve yetkisini reddediyordu…

Halkını bölerek, sınıflara ayırarak zulmediyor, hem Rab hem de Hz. Musa’yı müfsit (bozguncu) olarak (!) tanımlıyor; kendisinin de muslih olduğunu iddia ediyordu. Sonuçta kim kazandı Kim kaybetti

Allah’tan başka veli edinenlerin durumu ankebuta benzer. Allah’ın velayetine giren sağlam, muhkem, güvenli, huzurlu “İslam Sarayı”na girmiş olur; AB velayetine girmek de örümcek yuvasına girmeye ve oraya sığınmaya benzemiyor mu !

Yol ayrımındayız… Tercihimizi yapacağız: Önce Kur’an ve Sünnetin tüm dertlerimize biricik çare, çözüm ve derman olduğuna kesin olarak inanacağız. Sonra bu ilahi “Reçete”yi hayatımızın her alanında uygulayacağız. Kullanmadığımız ilaçların bize ne kadar yararı olur !

Evet… Çözüm, çare, derman belli. Reçete belli. İlaçlar “Kur’an-ı Kerim Eczanesi”nde… Parasız ve yan etkisi de yok!

O halde haydi Batı’nın iki yüz yıldan beri kullandığımız tüm batıl (beşeri) reçetelerini (ilkelerini, sosyal, siyasal, ekonomik, ilahi,  felsefi… tüm ideolojileri, sistemleri, kavram ve kurumlarını) çöp kutusuna atarak; AB, ABD vb. yollarından çıkıp, Sırat-ı Müstakime tekrar girerek ADALET’e (BARIŞ’a) var mısınız

Haydi Allah ve Resulü’nün bize hayat veren, dirilten çağrısına icabetle elimizi uzatıp “SEMAVİ REÇETEMİZ”i rafından indirelim (sadece okumak için değil; hayatımıza uygulamak için) ki kurtulalım! Vesselam…