Hatta Fuat Sezgin’i, Che Guevera’yı, Hasan El Benna’yı, Mamatha Gandi’yi de anlayamadık. Bu denli farklı dönemlerin ve farklı dünyaların insanlarını aynı anda anlayamamayı nasıl başardık? Nasıl bir ortak paydaları olabilir ki hepsini aynı anda anlayamamış olalım? Örneğin tasavvufçu Erbakan Hocam ile akla tapan filozof Immanuel Kant’ın ne alakası var? Küba devrimcisi Che ile İslam davetçisi Benna arasında nasıl bir benzerlik olabilir?
Anlayamadığımız formül: İnanç + disiplin + çok çaba = başarı
Anlasak bile idrak edemediğimiz şey… İdrak etsek bile uygulayamadığımız şey… Bu saydığımız isimler ve geri kalan tüm başarılı kişilerin ortak bir formülü vardır. İnanmaları… İnançları doğrultusunda bir ciddiyet ve disiplin kazanmaları… Kazanılan disiplin doğrultusunda sürekli bir çaba sarf etmeleridir. İnanç, disiplin ve çaba bir araya geldikten sonra başarılamayacak herhangi bir şey yoktur Allah’ın izniyle… Formülün aynı olduğunun altını çizdikten başarılı da olsa kâfirlerin reklamını yapmayı bir kenara bırakalım. Öncü şahsiyetlerimiz üzerinden mevzuyu izaha devam edelim inşallah.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız cihat inancıyla tam teşkilatlı net bir sistem kurmuştur. Çok kere zorluklarla, engellemelerle karşılaşmasına rağmen disiplinli bir şekilde mücadele etmekten vazgeçmemiştir. Nihayetinde birçok insanın hak ve batıl mücadelesinde hakkın tarafında yer almasına vesile olmuştur.
Hasan El Benna, 42 yaşında şehit edilmesine rağmen kısacık ömründe yüzlerce köy gezmiş ve İslam davasını dünyanın dört bir yanına taşıyacak bir fikri hareket kurmuştur. Şeyh Ahmed Yasin, çok erken yaşında felçli kalmasına rağmen derdinden davasından vazgeçmemiş ve HAMAS’ı kurmuştur. O HAMAS, Aksa Tufanı ile İsrail terör örgütünü temelden sarsmıştır.
Daha eskilerden de örnekler vermek mümkündür. Selahaddin Eyyubi 20 yıl düzenli bir çalışma ile Kudüs’ü fethetmiştir. Birçok badire ve musibet yaşamasına rağmen inancından, disiplininden ve çabalamaktan asla vazgeçmemiştir. İmadeddin Zengi ve Nureddin Zengi’den aldığı İslam birliği idealini zorla da olsa tesis etmiş ve bu dirayet ona Kudüs’ün Fatihi olma şerefine ulaşmayı nasip etmiştir. İmam Gazali’yi de bu muazzam donanıma ulaştıran yegâne formül yine inancı, disiplini ve çabasıdır. Yazdığı eserleri hâlâ İslam âlemi içerisinde yüzlerce çalışmaya öncülük etmektedir. Aklın tahakkümü altında kalmadan, Rabbe teslimiyet ile derin ilim sahibi olunabileceğinin en büyük ispatlarından biridir İmam Gazali…
Yine bir öncü şahsiyetler güzellemesi mi?
Çok kere yazıldığı çizildiği halde hakkıyla hiçbir zaman ibret alamadığımız sıradan bir öncü şahsiyet tanıtım yazısı derdinde değiliz tabii ki de… Günümüzde yaşadığımız bu kalitesiz insanlığa, kalitesiz Müslümanlığa, kalitesiz davetçiliğe, kalitesiz teşkilatçılığa, kalitesiz karı-kocalığa, kalitesiz babalığa, kalitesiz analığa, kalitesiz evlatlığa hasılı kalitesiz hayata dur denmesine katkı sunmak niyetindeyiz.
Eğer Fuat Sezgin Müslümanların ilme olan katkısına inanmasaydı… Hakkıyla inanmadığı için bir ciddiyet, bir disiplin oluşturmasaydı… Disiplinsizlikten kaynaklı olduğu yerde saysaydı… Günde 18 saat çalışmasaydı, 12 saat çalışmayı tembellik saymasaydı mesela… Fuat Sezgin olabilir miydi? Olamazdı. Olurdu ama biz tanımazdık. Geçmişten günümüze tanıdığımız tüm öncüleri, ünlüleri tanıyor olmamızın yegâne sebebi, inançları doğrultusunda gösterdikleri düzenli disiplinli çabalarıdır.
Mesele tanınmak mı? Mesela başarmak mı?
Meselemiz ahlak… Meselemiz Rabbimizin bizden beklediği cihat ahlakını tesis edemiyor olmamız… Meselemiz Rasulullah’ın birçok hadisinde geçen çaba vurgusunu dikkate almamamız… Meselemiz yemek, içmek, üremekten öteye gidemeyen bir zihin dünyasına sahip olmamız… Meselimiz dünyalık bir sürü saçmalığa saatlerce vakit ayırmamız… Meselemiz yönlendirilebiliyor olmamız… Bilmiyor olmamız… İnançsız olmamız… Disiplinsiz olmamız… Kalitesiz olmamız… Meselemiz kendi inanç zafiyetimizden kaynaklı oluşan tembelliğimizin dünya üzerinde sebep olduğu şeyler… Biz gerçekten iman ediyor olsaydık… Gerçekten disiplinli bir şekilde çabalıyor olsaydık… Zalimler Müslüman çocukları gözümüzün önünde paramparça edemezlerdi!
Mesela biz gerçekten cihat ehli kullar olsaydık… Duramazdık. Yerimizde duramazdık… Ayetin ifadesiyle bir işi bitirdiğimiz zaman diğer işe koyulurduk. Sabah namazıyla günü başlatırdık. Yatsı namazı ile bitirirdik. Mesaimizden, evlatlarımızdan artakalan zamanlarda kitaplar okurduk. İlmimizi artırmaya çalışırdık. Kur’an-ı Kerim okurduk. Hakikati arardık. Rasulullah’ı okurduk. Yolu yordamı idrak etmeye çalışırdık. Dernek faaliyetleri yapardık. Meydanlara çıkardık. Tağutla dövüşürdük. Taklitçilerle boğuşurduk. Yardım faaliyetleri yapardık. Garip gurebanın elinden tutardık. Kimin neye merakı varsa başına bir “Allah rızası için” ifadesi ekler, o işe ömrünü vakfederdi. Koşarak ölürdük. Koşarak ölürdük. Koştuğumuz için Rabbimizin hoşuna giderdi belki… Gömülürdük ama ölmezdik…
Hasılı
Biz koşu bittikten sonra koşan, yoruldukça koşarak dinlenenler olduğumuz iddiasında isek koşacağız. Çatlarsak doğuran kısraktan bileceğiz. Durmayacağız. Yorulmayacağız. Anlamıyorsak hakkıyla inanamıyorsak… Daha fazla okuyacağız. Daha fazla araştıracağız. Hal ehli ile oturup kalkacağız. Özü sözü bir olanlarla hemhal olacağız. Eylemi söylemi tutarlı olanlar yan yana duracağız. Ki inanabilelim… İnanabilelim ki bir ciddiyet, bir disiplin kazanalım. O disiplin bize şehadeti hedef haline getirsin. Şehadeti hedef haline getirelim ki; çalışmadığımız, çabalamadığımız her dakika zül gelsin. Şehadeti hedef haline getirelim ki; yüreğimizdeki kıvılcım har olsun, kor olsun… Yandıkça kurtulalım dünyanın prangalarından… Aklın külfetinden arınalım… Teslim olalım… Hakkı bulalım… Ama unutmayalım canlar… İnanmadan, disiplin olmadan, çok fazla çabalamadan zafer yok… Haydi Allah’a emanet…