Emeklilerin bir kısmı halinden memnun, bir kısmı ise feryat ediyor. Halinden memnun olanları dinleyince “Türkiye’de ekonomik krizin olmadığına” ikna olmaya ramak kalıyorsunuz; feryat edenleri dinlediğinizde ise içiniz acıyor.

Türkiye’deki ekonomik kriz, faizci/rantiyeci mutlu azınlık hariç herkesi derinden etkilemektedir. Bazı emeklilerin halinden memnun tavırlarının iki sebebi olmalıdır. Bunlardan birisi, ideolojik tarafgirlik, bağlanma alışkanlığı ve partizanlıktır. İkincisi ise beğenmedikleri ve eleştirdikleri geçmiş iktidarlar döneminde biriktirdikleri mal varlıklarının sağladığı konfordur.

Normal şartlarda, bu ekonomik krizde 16.881 TL emekli maaşı alan birisinin geçinmesi mümkün değildir. Ancak eleştirdikleri iktidarlar döneminde alınan konutlar, arsalar, yapılan yatırımlar, tuzu kuru emeklilerin hayatını kolaylaştırmaktadır. Bu kişiler, emekli maaşına ihtiyaç duymadan da biriktirdikleri mal varlıklarıyla hayatlarını rahat bir şekilde idame ettirmektedir.

Geçmişte mal biriktirmiş tuzu kuru emeklileri bir kenara bırakacak olursak, gerçekten emekli maaşı ve bu maaşa ek çocukları, eş dost ve akrabanın yardımıyla hayatını devam ettiren gerçek mağdurların her an krizi yaşamaya devam ettiği ortadadır. Emeklilerin feryatları bizlere kadar ulaşıyorsa durum içler acısıdır.

Emekli maaşlarındaki devasa kayıplar, toplumun tüm kesimlerini etkileyen ekonomik krizle bağlantılıdır ancak ekonomik krize rağmen, en düşük emekli maaşı 33.000 TL olabilir, emekliler bu kadar kaybetmezdi.

- Peki, emekliler ne zaman kaybetti?

- Emeklilerin asıl kaybettiği tarih 2008 yılıdır. Şöyle ki:

2008 yılında âlây-ı vâlâ ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu değiştirilerek emeklilik ve sağlık haklarında ciddi tahribat yapılmıştır.

Mevcut hükümet tarafından “reform” olarak sunulan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu’nun bazı hükümleri 1 Ocak 2008, 30 Nisan 2008 ve 1 Temmuz 2008 tarihinde yürürlüğe girmiş; bir bütün halinde hükümler ise Ekim 2008’de yürürlüğe girmişti. Kanunun çıktığı günlerde Sosyal Güvenlik Sisteminde reform ve iyileştirme şeklinde sunulsa da geldiğimiz noktada sistemin reform değil tam bir deform olduğu gün gibi ortaya çıkmıştır.

2008 yılı, Sosyal Güvenlik Sistemi açısından bir kırılma noktasıdır ve bu kırılma o kadar profesyonelce örtülmüştür ki, hak kaybı yaşayanlar aradan yıllar geçtikten sonra yeni anlamış, bir kısmı hâlâ hak kayıplarının farkında bile değildir. Bu hak kaybı, işçi, memur, esnaf ayrımı yapılmaksızın gerçekleştirilmiştir.

17 Nisan 2008 tarihinde çıkartılan 5754 sayılı kanun ile bu tarihten sonrasını etkileyen temelde üç tahribat yapılmıştır:

1- Emeklilik yaşı ve prim gün sayısı artırılmıştır: Buna göre, kanunun çıktığı 2008 sonrası emekli olanların gerek emeklilik yaşı gerekse prim gün sayısı kademeli olarak artırılmıştır.

2- Emeklilik bağlanma oranı düşürülmüştür: Bu tarihten sonra emeklilik bağlanma oranı düşürülmüştür. 2000 yılı öncesi emekli aylığı hesaplanırken o güne kadarki prim gün sayılısı ile kazançları %70 aylık bağlama oranı ile, 2000-2008 arası %60 aylık bağlama oranı ileyken 2008 sonrası %50 aylık bağlanma oranıyla hesaplanmaya başlanmıştır. Bu rakamlar, prim gün sayısına göre değişiklik gösterebilir.

3- Güncelleme katsayısı düşürülmüştür: Bu yasa ile aylık bağlanma oranının yanı sıra güncelleme katsayısı da düşürülmüştür. Kazançlar güncellenirken büyüme oranının yüzde 100’ü değil, sadece yüzde 30’u dikkate alınmaktadır. Özellikle enflasyonun düşük, büyümenin yüksek olduğu dönemde çalışanların ilerideki emekli aylıkları 2008 öncesine göre hayli düşmektedir.

Yani, TÜİK’in enflasyon sepeti değiştirilmiş, 17 Nisan 2008 yılında çıkartılan 5754 sayılı kanunla emeklilik bağlanma oranları değiştirilerek %70-75’ten %45-50’ye düşürülmüş; emeklilerin büyümeden aldığı pay %100’den %30’a düşürülmüştür. Bu düzenleme aslında emeklileri yokluğa mahkûm etmiştir. Eğer, 2008 yılında emeklilik sistemi değiştirilmemiş olsaydı bugün en düşük emekli aylığının 16.881 TL değil, 33.000 TL olacağı uzmanlar tarafından açıklanmıştır.

Emekli maaşları düşürülebilecek en dibe getirilmesine rağmen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, bundan bir süre önce Habertürk’te katıldığı yayında, “Biz şu an mevcut aktüeryal dengeyi nasıl sağlayabiliriz, emeklilerimize aylıkları düzenli nasıl ödeyebiliriz, sağlık hizmetlerini sürdürülebilir hale nasıl getirebiliriz, bunun telaşı ve çalışması içerisindeyiz…” demek suretiyle maaşları ödemekte zorluk çekilmesinden bahsetmektedir.

Demek ki, 2008 yılındaki değişiklikle “TÜİK hesaplama yöntemi, emeklilik bağlanma oranı, emeklilik güncelleme katsayısı ve emeklilerin büyümeden aldığı oran” değiştirilerek emekli maaşları en dibe getirilmemiş yahut REFAHYOL Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın memur emeklilerine bir yılda %116, işçi emeklilerine %121 ve BAĞ-KUR emeklilerine %221 reel maaş zammı gibi bir zam yapılmış olsaydı, bugün emekli maaşlarının ödenmesi mümkün olmayacakmış.

Emeklilerin maaşlarını ödeyebilmeyi telaş edilecek ve müthiş bir başarı görmek de ilginç gerçekten. Haddizatında bu emekliler yıllarca devlete prim ödemiş, yani bir gün geri almak üzere devlete borç para vermiştir. Zamanı gelince verilen borcu geri ödemeyi, büyük bir lütuf ve başarılı görmek gerçekten ilginç.

Tüm çalışanlar ve emekliler, rahmetli Erbakan Hoca’ya minnet borcunu asla unutmamalıdır. Eğer, REFAHYOL hükümetinin yaptığı devasa maaş artışları olmasaydı bugün durum çok daha vahim olacaktı.

Netice-i kelam: 2008 yılında çıkartılan 5754 sayılı kanun var olduğu müddetçe emeklilerin maaşları her yıl erimeye devam edecektir. Sadece emekliler değil, emeklilik bekleyenlerin, hatta EYT düzenlemesinde dışarıda tutulup mağdur edilerek “Kademeli Emeklilik” bekleyen “Emeklilikte Tarihe Takılanlar”ın da ileride alacakları maaşları çok düşük olacaktır.