Dünyaya gelmeden önce bize tekme attığı için dahi mutlu olduğumuz şeye “evlat” denir. Kalp atışının ritim çıktısını alıp çerçevelettiğimiz şeye “evlat” denir. Doktor her bebeğimizin durumu çok iyi dediğinde bizim yeniden doğduğumuz şeye “evlat” denir. Yaşam belirtisi saydığımız için seviniriz. Hayatta olduğu için… Güvende olduğu için… Hangi anne-baba evladının kötülüğünü isteyebilir ki zaten? Onlar öksürmesin, biz ölelim diyoruz. Akşam eve döndüğümüzde evlatlarımızın gözünün içine bakarak, tüm derdimizi tasamızı unutuyoruz. Peki, bunca kıymete muhabbete rağmen, özellikle son dönemlerde evlatlarla ebeveynler neden anlaşamıyor?

Çocuk eğitimi konusunda yazılan binlerce makale, kitap, tez vs. bulunmaktadır. Bu branşta uzmanlaşmaya çalışan kişiler kırk farklı dereden kırk farklı su getirebilirler. Bu son derece tabii haklarıdır. Ancak biz bu konu veya hiçbir konu da uzman değiliz. Çünkü tüm işlerin sahibi cenabı haktır. Uzmanlık iddiası kendilerini yarı tanrı sayan akademisyenlerin işidir. Bu yüzden biz sadece bu alanın küçük bir alt başlığı olan “ebeveyn güvensizliğini” ele almaya çalışacağız inşallah. Bu arada o klişeye biz de bir katkı sunalım. Madem girdik alana… Çocuk eğitimi eş seçimi ile başlar…

O İsmi Kaldıramaz

Çocuğunun adını neden zımpara can koydun diyoruz. Neden bir peygamber ismi filan koymadın diyoruz. Güvensizlik yükleniyor… O, o ismi kaldıramaz… Muhammed koyarsam çocuğa ağır gelir… Sapıtır çocuk… Allah Allah yav… Belki çocuk Peygamber Efendimizin yolunda, Muhammed Alparslan gibi büyük fetihler gerçekleştirecek büyük bir kumandan olacak… Belki tüm batı felsefesinin batıl, çöplük yüzünü ortaya koyacak Muhammed Gazali gibi büyük bir âlim olacak… Belki Allah ve Resulünün yolunda şehadet şerbeti yudumlayacak bir nefer olacak… Sen avelsin diye evladın da avel olmak zorunda mı? Dakika bir gol bir çocuğuna güvenmemeye başlıyor. Aslında kendisine güvenmiyor. Aslında kendisi Muhammed Mustafa’nın yolunda olmadığı için evladına bu ismi koymak istemiyor. Ama rezil olmamak için bunu kabullenemeyeceğine göre bir günah keçisi buluyor. Daha ilk dakikadan çocuğuna güvenilmezliği deklare ediyor. Evet, yavrum sen zayıf, aciz, seküler, günahkâr, güvenilmez, alçak bir adam olacaksın muhtemelen… Bu yüzden bu ismi hak etmiyorsun.

Bakkala Yalnız Gidemez

Bakkala gönderemediği çocuğun, Fatih Sultan Mehmet olmasını bekliyor... Yahut Necmettin Erbakan olup Siyonizm’e karşı mücadele etmesini bekliyor… Günümüzde anne-babaların çocuklarını kaç yaşına kadar bakkala göndermediklerinin istatistikî bir çalışması yapılsa, 10 yaş veya çok daha büyük yaşlar çıkar muhtemelen… Ufak bir diyalog ile aktarmaya çalışalım.

Kocaman çocuk bakkala neden gidemez? Yolda parayı düşürür. Tamam işte küçük bir para düşürsün ki büyük paraları düşürmemeyi öğrensin. Olmaz gidemez. Neden gidemez? Önünü keserler parasını alırlar. Tamam işte insanlığın gerçeği ile tanışır. Hayatın acımasızlığını öğrenir. Savunma mekanizması gelir. Acı eşiği artar. Olmaz gidemez. Neden gidemez? Ya benden habersiz fazladan bir çikolata alırsa… Tamam da bu ihtimal ömür boyunca olacak. Haramı-helali öğretmek gerekmez mi?

Bu tarz diyaloglar uzar gider. Özet olarak 10 yaşına gelene kadar bakkala gönderilemeyen çocuklar, ömürleri boyunca bir yerlere giderken korkarlar… Bu da tamamen anne-babasının güvensizliği yüzündendir.

Arkadaşlarını Seçemez

Doğru seçemeyebilir. Ama bu anne-babanın eğitimi ile ilgilidir. Eğer küçüklükten beri; haramı, helali, saygıyı, sevgiyi, nezaketi, fazileti, hâsılı erdemli tavırları öğrettiyse aile çocuk zaten buna dikkat edecektir. Kaldı ki bir kere, iki kere yanlış arkadaş edinmesi ömrü boyunca her zaman kötü insanlarla arkadaşlık edeceği anlamına gelmez. Güvenilmez insanların, güvenilmez insanlarla arkadaşlık kurması çok tabii bir durumdur.

Başaramaz

Neyi? Hiçbir şeyi… Ailelerin en büyük ruh hastalıklarından biri de budur. Hiçbir zaman adam akıllı oğlum, kızım ben sana güveniyorum. Sen başaracaksın Allah’ın izniyle… Demeyen adamın kadının sürekli ağzında aynı türkü… Sen bu kafayla gidersen senden bir halt olmaz. Diyen adam cumhurbaşkanı ya da astronot olmuş olsa tutarlılık devreye girecek. Yahu adam sen oğlunun, kızının güvenilmezliğinden veya beceriksizliğinden öte bir hayırlı cümle kurmadan… O evlatların nasıl başarılı olmasını istiyorsun? Sonra çocuk babayı anneyi alt etmek amacıyla bir şeyler başardığında, şey edebiyatı devreye giriyor… Ben sana vali olamazsın demedim… Yav he he… Tamam.

Hâsılı

Doğmuş güvenmemişsin. Çocukken güvenmemişsin. Genç delikanlı olmuş güvenmemişsin. Genç kız olmuş güvenmemişsin. Meslek sahibi olmuş güvenmemişsin. Evlenmiş, eşi konusunda güvenmemişsin. Çoluk çocuğa karışmış, çocuk eğitimi konusunda güvenmemişsin. Hiçbir zaman onu motive edebilecek bir müfredat uygulamamışsın. Güven üzerine iki kelime kurmamışsın. Bu kadar güvenilmezlik hali içerisinde… Nasıl güvenilir bir birey yetiştirmeyi tahayyül edebilirsin ki? Bu kafada olan ebeveynlerimize Pazartesi günkü yazımızı okumalarını önerebilirim. Tutarsızlıklar Münafıklaştırır isimli yazı…

Son olarak… Ben sana güveniyorum çocuk! Allah için güveniyorum. Allah’ın kulu olduğum için güveniyorum! Allah’ın adaletini bildiğim için güveniyorum! Allah’ın insanları ne denli muazzam bir donanımda yarattığını bildiğim için güveniyorum! Senin yaratılıştan yana içinde muhafaza ettiğin masumiyeti gördüğüm için güveniyorum! Şairin dediği gibi çocuk… “Allah’a dayan. Saye sarıl. Hükmüne ram ol. Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.” Sen Allah yolunu terk etmediğin sürece üstesinden gelemeyeceğin herhangi bir sıkıntı yok Allah’ın izniyle… Sen de önce Rabbine sonra da kendine güven… Kalk ve koş! Daha tesis edilmesi gereken bir İslam Birliği, kurulması gereken adil bir düzen, kellesi alınması gereken binlerce Siyonist var…

Biz bu yazımızda 17 yaşında da olsanız… 70 yaşında da olsanız… Kendine güvenilmediği için, içinizde bir köşede hep bir buruk kalan o masum çocuğa seslendik. Rabbimiz Müslümanlara güvenmeyi ve güvenilmeyi hatırlatsın inşallah. Haydi Allah’a emanet…