1960'lı yılların sonu, 1970'li yılların başıydı...
Çok çalışkan, gayretli bir gençti...
Doğu Anadolu'nun hizmet bakımından en geri kalmış ya da bırakılmış bir ilinin ücra bir ilçesindendi.
Ama babasının görevi gereği birçok ilde bulunmuştu.
Üniversite okumak için geldiği İstanbul’da tutunacağı bir dal ararken karşılaştığı insanlar iyi insanlardı ve hep öyle önünü açmak için çaba gösteren şahsiyetler oldular.
Esasen hem ilahiyat hem de hekimlik okumak istiyordu.
Ama önce ilahiyat alanında...
İmamlık için girdiği sınavdan alnının akı ile çıkmış üstün başarı göstermişti.
Gözü İstanbul'un selatin camilerinden birinde idi...
Ama burası İstanbul'du ve İstanbul, bu bakımdan da adeta kurtlar sofrasıydı.
Genç din adamının bahtına çıka çıka kadim İstanbul’un merkezi bir semtindeki yine tarihi ama daha mütevazı bir cami çıkmıştı.
Müezzin olarak...
***
Müezzinliğe başlamıştı, çok da severek ve isteyerek yapıyordu vazifesini...
Aradan bir ay geçmişti...
Maaş dönemi geldiğinde ilginç bir gelişme oldu!
Görevli arkadaşlarının maaşları yattığı halde kendi maaşı yatmamıştı!
Bağlı bulunduğu müftülüğe gitti.
Durumunu sordu... Maaşının yatmadığını yetkili isimlere iletti.
Müftülük görevlileri "Burada bir sorun yok, Ankara’ya sormak gerekiyor!" dediler.
İlk otobüsle ver elini Ankara ve Diyanet İşleri Başkanlığı...
Diyanet İşleri Başkanı’nın kapısını çaldığında kalbi pıt pıt atmaya başladı.
Acaba kendisiyle alakalı nasıl bir sorun çıkmıştı!
***
Gösterilen koltuğa yarım yamalak ilişti.
Diyanet İşleri Başkanı birazdan eline bir evrak aldı.
Bu evrak genç din adamının atama evrakıydı.
"Atama kararını imzalamadım zira, sen imam-hatip olacak bir kabiliyettesin neden müezzinliği seçtin? Müezzinlik de elbette mukaddes bir vazife ama imam-hatiplik senin için daha uygun olur!" dedi, Diyanet İşleri Başkanı.
Çok şaşırmıştı genç din adamı. Diyanet İşleri Başkanı kendisini nereden tanıyordu, biliyordu da kararnamesini imzalamamış, tutmuştu!
***
Olayın perde arkası bilahare netleşti;
Meğerse genç din adamının babası ile Diyanet Reisi yıllar öncesinden aynı ilçeden tanışıyorlarmış!
Diyanet Reisi, o ilçede müftü iken genç din adamının babası da o ilçede görevli imiş.
Soyadı benzerliğini fark edince araştırmış ve bu delikanlının başarılarını öğrenince bu şekilde bir tavsiye ihtiyacı hissetmiş...
***
Peki, kimdi bu Diyanet işleri başkanı?
Bu yüksek liyakat hassasiyetini gösteren Diyanet İşleri Başkanı merhum Lütfi Doğan Hocamızdan başkası değildi.
Millî Görüş lideri, Refah-Yol Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın dava ve yol arkadaşı Lütfi Doğan Hocamız.
Başından geçen bu anekdotu anlatan ise İstanbul'da mütevazı bir hayat süren Millî Görüşçü bir abimiz. İsmini izin almadığım için zikretmedim. Zaten çok ön planda olmak istemeyen bir isim.
Bu muhabbetten sonra, Lütfi Doğan Hocamızın yüksek liyakat hassasiyetine bir kez daha hayranlık besledim.
Rahmete vesile olsun diye de bu dikkat çeken anekdotu siz okurlarıma da aktarmak istedim...


UKRAYNA'YI MI BÖLÜŞTÜLER!


Trump ve Putin...
Biri ABD Başkanı, diğeri Rusya'nın...
Önceki gün buluştular...
Daha önce Rusya’nın ABD'ye para ile sattığı Alaska'da...
Buluşmanın, zirvenin amacı güya Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek...
Zirve, Trump'ın Putin'e attığı hava seremonisine dönüştü.
Putin ve Trump zirvenin yapılacağı salona ilerlerken havadan B2 bombardıman uçağı ve son nesil savaş uçakları eşlik etti.
Peki, neticede ne oldu?
Ne olacak; Ukrayna'yı, Ukrayna'nın değerli madenlerini iki süper güç bölüştüler!
Kim bilir daha neleri neleri... Nereleri nereleri bölüştüler, paylaştılar...

* Siz bugüne kadar ABD'nin Rusya'ya, "Kırım'da ne işin var arkadaş! Nasıl işgal edersin!" dediğini duydunuz mu?

* Peki siz bugüne kadar Rusya'nın Amerika'ya, "Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Ukrayna'da senin ne işin var kardeş!" dediğini işittiniz mi?

* Bunlar (Amerika ve Rusya) zaten birbirine komşu iki ülke! Sınırdaş! Kimilerine göre de sinirdaş!

* Bunlar (Amerika ve Rusya) tarih boyunca birbirinin ayağına basmayan iki ülke!

* Bunlar (Amerika ve Rusya) zıtmış gibi görünen ancak menfaat ve sömürü devreye girdiği zaman aynı noktada çaktırmadan buluşan iki sevgili gibi!

* Bunlar (Amerika ve Rusya) yıllarca NATO ve Varşova kamplarıyla dünyayı ayırarak emperyalist çıkarlarını sürdüren iki devlet!

* Bunlar (Amerika ve Rusya) kuyruklarında 40 teneke bağlı olmasına rağmen bu 40 tenekeyi de birbirine değdirmeden işlerini saman altından yürüten ve sürdüren iki ülke!

* Bunlar (Amerika ve Rusya) neticede her ikisi de Siyonizm’e hizmet eden iki ülke!

Ne ABD ne Rusya, tam bağımsız Türkiye!



EĞİTİM İLK 5 YIL ZORUNLU, SONRASI İSTEĞE BAĞLI OLMALI!

Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Genel Başkanı Numan Gökmen, eğitimin içinde bulunduğu sorunlara çözüm için şu adımların atılmasının gerekli olduğunu belirtti:

* “5+3+3 eğitim modeline dönülmeli"

* "ilk 5 yıl zorunlu, sonrası isteğe bağlı olmalı."

* "Mesleki eğitim merkezleri yaygınlaştırılmalı, öğrencilerin erken yaşta beceri kazanması sağlanmalı."

* "Müfredat yeniden düzenlenmeli, İslami ve millî değerler merkeze alınmalı."

* "Ahlak eğitimi erkenden başlamalı, din kültürü ve ahlak silgisi dersi, “Din ve Ahlak Eğitimi” adıyla birinci sınıftan itibaren okutulmalı.”
***
Doğru söze ne denir?
Doğru denir ve gereği yapılır. 
Teşekkürler Numan Bey!

---