Bismillâhirrahmanirrahîm!
GAZZE Savaşı daha çok, bebek ve çocuklarla savaşılan bir facia olarak tarihe geçti. Firavun, tahtını yıkacak bebek Musa’yı bulmak için, yalnız erkek çocukları hedef almıştı. İşgalci İsrail, kız-erkek bütün çocukları hedef alıyor. Kurt sürüsünün koyun sürüsüne saldırması misali bir vahşet! İnsan olanın zayıf ve savunmasız olanlara yapmaması gereken barbarlık! Öyle ki bize, insan kurttan daha mı yırtıcı, dedirtiyor!
İnsanın yapısı böylesine vicdansızlığı kaldırmaz. İnsanlık bu yöntemle varlığını sürdüremez. Katliam ve soykırım, insan varlığını tehdit eden yıkıcı bir vahşettir. Bunu yapanlar insanlığın yüz karasıdır. Merhamet damarları kurumuş olanlar, insan onurunu ayaklar altına alıyorlar. Hayııır!.. Gerekçesi ne olursa olsun, böylelerine insan vasfını yakıştıramayız.
Sömürgeci zihniyetin akıl almaz uygulamalarına şahit oluyoruz. İnsanlık, son yüzyıllarda bu hastalıklı zihniyetten neler çekti? Şimdi zulümde zirveyi yakaladılar. “Eceli gelen… durumuna düştüler. Karanlığın en koyu olduğu zaman, şafağın çok yakın olduğunun işaretidir. Aksa Tufanı harekâtını başlatanlar, karanlık ruhlulara karşı onurlu bir mücadele veriyorlar. Zulüm ebedi olmayacak, mazlumlar selâmete çıkacaklardır.
İslâm dünyası öylesine bir işgali yaşıyor ki, daha biri bitmeden diğeri başlıyor. Filistin işgalinden kurtuluşu ararken; şimdi de Suriye işgali başladı. Zulmün aktörleri hep aynı zihniyetin insanları!.. İşgalci, yaptığını yeterli görmüyor; otorite boşluğundan faydalanarak işgalini genişletmeye çalışıyor. Yenilip dünyadan tepki aldıkça zulmünün şiddetini daha da artırıyor.
İŞTE BATI ZİHNİYETİ
ZULMÜ, engizisyonları, çıkarcılığı, barbarlığı ile anılan Batı medeniyeti bu kötü imajından sonra, 1948’de “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni açıkladı. Evrensel bildirge büyük oranda Allah Rasülü’nün (s.a.v.) “Veda Hutbesi”nden kopya edilmişti. Adalet, eşitlik, özgürlük gibi insanî özellikleri içeriyordu. İnsanlık, bu ulvî değerlere ilgi duydu. Batı’nın dünyadaki imajı düzelmeye başladı. Çalışkanlığı, disiplini ve zenginleşmesi de bu itibarı destekliyordu.
15 aydır süren Aksa Tufanı harekâtı gösterdi ki; Batı, yine bildiğimiz Batı’ydı. ABD, terörist İsrail için bütün imkânlarını seferber etti. Dünyada benzeri görülmemiş silâh yardımı yaptı. Terörü organize etti; lojistik destek sağladı ve süflî emelleri uğruna kullandı. AB ülkeleri de Filistin’deki katliam ve soykırıma ilgisizdi. Batı’nın asıl karakteri ortaya çıktı.
Filistin’deki soykırıma göz yuman Batı; Rusya-Ukrayna Savaşı’nı durdurmak için elinden geleni yaptı. Ukrayna’yı destekledi. Batı’nın kibir ve çıkar üzerine kurulmuş karakterini yakından gördük. İslâm’ın sömürüye izin vermeyen adalet temeli üzerine kurulmuş yapısı Batılıları rahatsız ediyordu. İslâm, Batı’nın faizci zihniyetiyle uyuşmuyordu.
ABD, Afrika’yı sömürmek için Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) oluşturmuş; İsrail ise sapkın inançları gereği Arz-ı Mev’ud’a ulaşmak; Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklarda Büyük İsrail devletini kurmak istiyordu. Diğer Batılı ülkeler de varlığını sömürüde görüyordu. İnsanı en şerefli varlık haline getiren İslâm’ın sömürüye izin vermesi mümkün değildi.
MAZLUMLAR KAZANACAK
FİLİSTİN’DE, Suriye’de, Müslümanların yaşadığı pek çok yerde; gökleri, yerleri titretecek ölçüde bir zulümle karşı karşıyayız. Erbakan Hoca, Siyonist zulme karşı, “İsrail ancak güçten anlar” derdi. Rabbimiz, zalimlere karşı tutumumuz konusunda şöyle buyurur: “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” (Tevbe, 14)
Zulüm, ebedi olmaz. Zalimler mutlaka yaptığının karşılığını bulur. Sonuçta asıl kazananlar mazlumlar, haklılar olur. Filistin mücadelesi de, bir gün “mutlaka” zaferle sonuçlanır. İşte Rabbimizin müjdesi: “Zulmedenler, yakında hangi akıbete uğrayacaklarını bileceklerdir.” (Şuara, 227)
Şeyh Ahmed Yasin, Siyonizm’in Filistin topraklarını terk edeceği tarih olarak 2027 yılını işaret etmişti. HAMAS’ın son şehit lideri Yahya Sinvar, şehadetinden kısa bir süre önce, “Bu savaş sona erdiğinde Filistinliler Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya dayanmış olacaklardır” demişti. Erbakan Hoca, konu açıldıkça, “İsrail’in İslâm topraklarında yeri olamaz” derdi.
Millî Gazete yazarlarımızdan Reşat Nuri Erol da, “Son yaklaştı. İsrail ve yandaşlarının sonu geldi” başlıklı yazılarıyla, gerekçesini de açıklayıp “emperyal güçlerin zulmünün biteceğini” müjdeledi.
Siyonizm ve tüm sömürgeci güçler İslâm ülkelerinin bir araya gelmemesi için nice entrikalar içinde! O kadar ki, iki Müslüman’ın bile bir araya gelmesinden tedirginler. İslâm toplumları iletişimlerini güçlendirmeli; birbirlerine karşı âdil davranıp güvenlerini pekiştirerek “sağlam bir yapı” (Saff, 4) oluşturmalıdırlar.