Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

GAZZE konusu bütün dünyada insanlığın ne halde olduğunu bir kere daha gösterdi…

‘İstanbul-Kudüs-Mekke hattı’ insanlığın kurtuluşunun nerede olduğunu gösteriyor; günlerden beri bu yazılarımızla kurtuluşun nasıl olacağını veya olması gerektiğini yazıyoruz…

Bugün farklı bir girizgâh yapacağız…

“İstanbul” diyeceğiz, “Kudüs” diyeceğiz, “Mescid-i Aksâ” diyeceğiz…

“Mescid-i Aksâ” demek uzaktaki mescit/cami demek; ismin ikinci anlamı ise varılacak son nokta ve hedef demek... Yani İstanbul’dan yola çıkıp varmamız gereken hedef…

Dünyada iki milyar Müslüman var, nüfus sayımı olarak öyle ama gerçekten öyle mi?

Sanki iki milyar değil de dünyada sadece iki milyon Müslüman var, onların da hepsi Kudüs civarındaki Gazze’de mi; ne dersiniz…

Bu BİR.

“İstanbul” demişken… İstanbul’dan biraz daha söz edelim: “İstanbul” tarih boyunca yaşamış imparatorlukların en uzun süreyle başkentliğini yapmış bir şehir. Şartlar ne olursa olsun dünya milletlerinin yarısının İstanbul ile bir ilgisi vardır. Batı Avrupa’dan, Balkanlar’dan, Orta Doğu’dan, Afrika ve Kafkasya’da var olan millî devletlerin birçoğu iki yüzyıl önce Osmanlı coğrafyasının bir parçasıydı. İmparatorluk kültürleri kalıcıdır, bugün bu devletlerinden hangisine giderseniz gidin İstanbul kokusu alırsınız.

Artık bütün insanlığın gözü İstanbul’da…

“Mekke” de diyecektim ama onu da başka bir zamana bırakalım…

Bu İKİ.

“Gazze” konusuna bugünkü yazımızda farklı bir girizgâh yaptık…

Bu girizgâhtan sonra tekrar “çare ve çözüm meselesine” yeniden odaklanalım ve haftalık “Adil Düzen” seminerlerimizde bir taraftan “Gazze” diğer taraftan “Yeni Anayasa” çalışmalarımızdaki notlarımızdan istifade etmeye kaldığımız yerden devam edelim…

Önceki yazıda son iki cümlesi şöyleydi: “Dolayısı ile merkez, “Adil Düzen” tanımındaki hücrenin genetik koduna müdahale etmez. Merkez hücre mekanizmasının işlemesini sağlar.” Buradan yola çıkarak devam edelim…

“Yani hücrenin genetik kodunu işler hale getirir. Hücre organ doku ve sistemleri birbirine entegre eder. Merkezden bağımsız hareket etmesini ve kanser olmasını önler.

Dolayısıyla “Adil Düzen” tesis edildikten sonra, bağımsız merkezi bir hücre konumunda olan bir devlet yapılanmasından başlayarak giderek büyüyen bir durum oluşur. Askeri, siyasi ve ekonomik yapılanması ile kendine yeterli hale gelebilen üniter bir devletin oluşumu ile bağımsız üniter bir devletin bucak yapılanmasını teşekkül etmesi arasında fark yoktur. “Adil Düzen” temel esasları çerçevesinde bucak, il ve devlet kademesi meclislerini çalıştırmak arasında fark yoktur. Yeter ki Adil Düzene uygun bir siyasi organizasyon teşkil edilebilsin ve temel esaslar çerçevesinde çalışabilsin. Adil siyasi, hukuki, ilmi, iktisadi, ahlaki düzen kurumları tam anlamı ile teşekkül edebilsin. Yeter ki ilmi düzendeki dayanışma ortaklıkları olan üniversite sorumluları yani ilim insanları yasama görevini, siyasi-hukuki düzendeki dayanışma ortaklıkları yargı ve yönetme görevini, iktisadi düzen dayanışma ortaklıkları olan sendika ve meslek oda sorumluları yürütme görevini, ahlaki düzen dayanışma ortaklıkları sorumluları denetleme görevini yerine getirebilsin.

Yerinden yönetim, çoklu temsil anlayışı ile meclisler çalışabilsin.

Yeter ki, sıkıntıları giderecek en iyi ihtiyaçlar tespit edilsin, en doğru yöntemler belirlensin, en faydalı uygulamalar yürütülsün, uygulamaların ihtiyaçları giderip gidermediği denetlensin, aksaklıklar en adaletli kararlar ile giderilsin. Haklar ve özgürlükler korunsun, adalet tesisi edilsin. İnsanların bütün maddi ve manevi ihtiyaçları giderilsin. “Adil Düzen” anayasal temel esasları çerçevesinde menfaat paralelliği oluşturulabilsin.”

Bu ÜÇ. (Devamı var)