Hem Prof. Dr. Şener Üşümezsoy hem de Prof. Dr. Naci Görür’ün açıklamaları ise uzun süredir ilk kez aynı noktada buluştu. Uzmanların ifadelerine göre Serik'teki deprem, sıradan bir yüzey kırığından çok daha fazlasını işaret ediyor ve bölgenin derin tektonik sistemine dair önemli ipuçları taşıyor.
Yitim Zonunun Kritik Rolü Vurgulandı
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, sarsıntının derinliğine dikkat çekerek bölgenin aslında Akdeniz kabuğunun Anadolu levhasının altına daldığı bir yitim zonunun üzerinde yer aldığını belirtti. Bu yapı 100 kilometreye kadar uzanabilen derinliğe sahip olduğu için yaşanan depremler yüzeydeki sade kırıklardan çok daha karmaşık süreçlerle bağlantılı. Üşümezsoy’a göre Antalya çevresindeki bu hareketlilik, geniş bir tektonik zincirin yalnızca bir parçası ve bölgedeki enerji birikimi farklı şekillerde kendini gösterebiliyor. Uzmanlar bu tür sarsıntıların, Akdeniz’in kuzeye doğru ilerleyen kabuğunun Anadolu plakasıyla temasındaki baskı sonucunda ortaya çıktığını dile getiriyor.
“Depremin Kapasitesi Daha Yüksek Olabilir” Uyarısı
Deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür de yaptığı açıklamada benzer bir görüşü paylaştı. Görür, Serik Körfezi’nin batısında bulunan normal fayların düşünüldüğünden daha uzun olduğuna dikkat çekerek, 5.2’lik depremin kenti ciddi şekilde etkilememesinin yanıltıcı olmaması gerektiğini ifade etti. Bu fayların gelecekte daha yüksek büyüklükte depremler üretebileceğini belirten Görür, bölgedeki enerji transferinin Akdeniz’e kıyısı olan iller için zaman zaman risk oluşturduğunu söyledi. Görür’ün açıklamaları, bölgenin jeodinamik olarak sakin göründüğünde bile ciddi bir potansiyele sahip olduğuna işaret ediyor.
Yılların Fikir Ayrılığını Bir Kenara Bıraktıran Sarsıntı
Üşümezsoy ve Görür, geçmişte özellikle İstanbul fay hattı üzerine yaptıkları değerlendirmelerle sık sık karşı karşıya gelmişti. İki uzman arasındaki polemikler zaman zaman uzun süren tartışmalara da yol açmıştı. Ancak Antalya’daki bu deprem, uzun süre sonra iki deprem uzmanını ortak bir noktada buluşturdu. Her iki isim de Serik sarsıntısının “basit bir kırık” olarak değerlendirilmemesi gerektiğini vurguladı ve bölgedeki hareketliliğin daha geniş bir tektonik sistemin işareti olduğunu ifade etti. Bu durum, Türkiye’nin güney kıyılarındaki fay dinamiklerinin gelecekte daha fazla takip edilmesi gerektiğini yeniden gündeme taşıdı.




