Bismillahirrahmanirrahim;

 RUMLAR hâlâ 1974’teki “Kıbrıs Barış Harekâtı”nın sonuçlarını kabullenemedi. Türkler ve Rumlar Kıbrıs’ta bir arada yaşarlarken saldırı ve katliamlar durmak bilmedi. EOKA terör örgütü lideri Sampson’ın Makarios’a karşı darbe yapması sonucu katliamlar zirveye tırmandı. Sampson adada tek bir Türk bırakmamakta kararlıydı. Türkiye Kıbrıs’a müdahale ederek “Barış Harekâtı”nı başlatmak zorunda kaldı.

Müzakereler, Kıbrıs’ın yüzde 36’sının Türklere; yüzde 64’ünün Rumlara bırakılmasıyla sonuçlandı. Türk bölgesinde KKTC; Rum kesiminde GKRC kuruldu. Barış Harekâtı sonucu kurulan iki ayrı devletle Kıbrıs sorunu çözülmüştü.

Rumlar Kıbrıs’taki Türk varlığını kabullenemiyordu. Küresel güçlerin de desteğiyle her fırsatta KKTC’den “toprak tavizi” istiyorlardı. 2004’te BM adına çözüm önerisi(!) sunan Annan Planı, KKTC’nin toprağını yüzde 29’a indiriyordu. Rumlar bu oranı az bularak Kıbrıs’ta yapılan referandumda “hayır” oyu kullandılar. Kanla alınan toprağın bir karışı verilemezdi. Rumların “hayır” deyişi gerçekte KKTC’nin hakkının korunmasıydı. Rumlar tavizin artmasından yanaydılar.

GKRC, “toprak tavizi” istemekten bıkmadı. Liderler defalarca bir araya geldi. Camp David’de, Cenevre Mont Pelerin’de uluslararası görüşmeler yapıldı. KKTC, görüşme taleplerinde, “Diyaloga açığız” diyerek centilmenlik gösteriyor; fakat Rumlar hak etmedikleri taviz talebinden vazgeçmiyordu.

Son 3 senede liderler arası 60’tan fazla; heyetler arası 150 kadar toplantı yapıldı. Konu “toprak tavizi” olunca mesafe alınamıyordu. Rumlar baştan beri Kıbrıs Türk’ünü kendileriyle eşit görmedi. En küçük haklarına bile razı olmadılar.

SÖMÜRGECİLER DEVREDE

AB uzun süredir, Türkiye’nin AB’ye kabulü için Kıbrıs kartını öne sürüyor. Adeta, “Ver Kıbrıs’ı; gir AB’ye” demek istiyor. Bağımsız bir ülkeye karşı bu ne büyük küstahlıktır! Yöneticilerimiz bunun “konuşulmasına bile” izin vermemeli. Biz bu ülkeyi yolda bulmadık. Haçlı sürülerini püskürterek kazandık.

Son aylarda sömürgeciler Kıbrıs trafiğini yoğunlaştırdı. Fransa GKRC’ye askeri üs kurdu. Her türlü müdahaleye hazır askeri bir donanma yerleştirdi. Bu da yetmedi. Fransa, İsrail, İngiltere, Yunanistan Kıbrıs’la ilgili “askeri ittifak” oluşturdular. Uzmanlar bu ittifakın “gizli ve öncü ortağı”nın ABD olduğunu söylüyorlar. Akdeniz’i kontrollerine almaya çalışıyorlar. Bu amaçla Rumları hızla silahlandırıyorlar.

Türkiye gelişmelere seyirci kalmamalı. KKTC’de askeri bir üs kurmalı. Rumlara “bölgesel güç” olarak cevap vermeli. Kıbrıs Akdeniz’in merkezi. Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendiriyor.

BM, 1964 olaylarında “3 aylığına” diyerek Kıbrıs’a “Barış Gücü” yerleştirdi. Aradan 54 yıl geçti; o “3 aylık” dönem bitmedi. Türkiye bunu ne zaman sorgulayacak?

Kıbrıs’ta yüksek oranda doğalgaz rezervlerinin bulunması Rumların iştahını kabartıyor. KKTC’yi ortadan kaldırıp tek başına zenginliklere konmak istiyorlar. Bu iş için küresel güçleri devreye sokuyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Kıbrıs’ı Rumlara vermek için bir rapor hazırladı. GKRC’nin “yeniden müzakere” deyip durmasının sebebi bu.

Rumlar, İsrail’le birlikte Akdeniz’de gizli bir tatbikat yaptı. ABD, Fransa, Yunanistan, İngiltere, Ürdün destek verdi.

YENİ BİR TUZAK DAHA

KIBRIS’IN tamamını ele geçirmek için Rumların entrikaları bitmek bilmiyor. Şimdi de Roma Katolik Kilisesi’ne mensup Maronitler denilen dini bir grubu KKTC’deki köylere yerleştirmeye giriştiler. “Maronit açılımı” diyerek devlet düzeyinde çalışma yapıyorlar. KKTC içindeki Gürpınar, Karpaşa, Özhan köylerini Maronitlerin yerleşimine hazırlıyorlar.

Bu ne sınır tanımazlıktır! Dünyada “orman kanunları” mı geçerli? Hangi insan bir başkasının tapulu mülküne, “Sen oradan çık; ben yerleşeceğim” diyebilir? Rumların yaptığı bundan farksız.

Maronitler, defalarca Rum yönetiminden memnuniyetlerini açıkladılar. Öyleyse, niçin KKTC yönetimindeki köylere geçmek istiyorlar? Buradaki garabet belli. Kıbrıs’ta yaşayan Millî Gazete yazarı Prof. Dr. Ata Atun manşetten verilen, “KKTC’de büyük tehlike: Maronit Açılımı” başlıklı yazısında sinsi planı anlattı.

Tarih boyunca Kıbrıs’ın stratejik önemi artarak sürdü. Akdeniz’in tabii üssü durumunda. Türkiye için dini, tarihi, stratejik öneme sahip. Türkiye Kıbrıs’tan vazgeçemez.

Millî Görüşçüler Kıbrıs hassasiyetini hiç kaybetmedi. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “Kıbrıs’ın pazarlık masasına sürülmesindeki tehlikeyi” anlattı: “Türkiye KKTC’yi bir yük ve dış politikada bir engel olarak göremez. Adanın stratejik önemini dikkate alarak orada bir hava üssü kurmalı; askeri varlığını güçlendirmelidir. Değilse, AB’ye girme hayali kurarken Lefkoşa’ya, Gazi Magosa’ya vizeyle girmek zorunda kalabiliriz.”

Kıbrıs’taki entrikalar hızla artıyor. İcraat sorumluluğunu üstlenen hükümet konuyu titizlikle ele almak zorunda.