Cüneyt Arkın’ın Natuk Baytan’la birlikte yönettiği 1974 yapımı Yalnız Adam filminde yine başrol oyuncusu Cüneyt Arkın’ın sarf ettiği böyle bir replik vardır. Böyle söyleyip doktor kılığında gelen üç oyuncudan birinin, koluna iğne vurmak üzere olanın elini tutar; ardından Allah ne verdiyse adamlara dalar. Önce ayaklarıyla üçünü birden tarihi Cüneyt Arkın tekniğiyle derdest ettikten sonra ara vermeksizin adamları dayak manyağı yapar. Mühimdir ki sinema tarihine geçmiştir. Tıp tarihinde bir karşılığı var mıdır bilemem. Nitekim onlar doktor değil idiyse ve dahi şırıngada hava boşluğu bırakılmayacağını bilmiyorlarsa Cüneyt Bey de hasta değildir; yataktan kalkıp üç adamı devirecek kadar sağlıklıdır. Tabii yapılacak iğne, aşı falan olabilir ama her ne kadar gösterdiği aşırı şiddet farklı şeyler düşündürtse de çocukken tüm aşıları yaptırılmıştır kanısı daha tercih edilebilir görünmektedir. Şırıngada boşluk bırakmak hata, doktorluğu dumura uğratan ve sorgulatan bir şey ve aynı zamanda dayak yeme sebebi olabilir. Neticede doktor olan ve doktorluk ilmini bilen Fahrettin Cüreklibatur’dur.

Demek ki şırıngada hava boşluğu bırakmamak doktor olmanın ahlakındandır. Hayat adına bazı şeyler boşluk kaldırmaz. Kimi şeyler ölüm adına boşluk kaldırmaz. Şırıngada hava boşluğu kişinin ölümüne yol açabilir. Ama o ölüm şırıngayı kullanan elin sahibinin doktor olmadığını da ele verir. Böylece bizler, sadece şırıngadaki boşluktan yola çıkarak kişinin doktor olmadığını anlamış oluruz. Anlamış olmak ölmemeyi gerektirmez, çoktan ölmüşüzdür ama durumu da tespit etmişizdir artık neye yarayacaksa… Zaten çoğu tespit zarar görmeye hevesli insanlar tarafından hiçe sayılmıştır. İnsanlar kimin elinde iğne görse doktor zanneder. Doktor milletinin dayak yeme sebebi elbette şırınga değildir. Ama sebep her ne idiyse hayatlara mal olmuş, iş işten geçmiştir.

Esasen doktor olmamak ya da bir başkası tarafından doktor olmadığının tespit edilmesi kişiye rol bağlamında bir şey kaybettirmez. Sadece birkaç uyanık kişiye ne olup ne olmadığını yutturamamış olur. (Oysa insan evladı umumiyetle yutabilme istidadına sahiptir. Sanrılar sancılarının asıl sebebidir lakin sanmaktan ve ummaktan bıkmazlar. İğneyi tutan ele gizil güçler izafe etmekle kalmaz; onu kutsallaştırırlar. Canlarının yanacağını bile bile sağ kalmak adına her türlü eziyete rıza gösterirler.) Doğrusu böyle bir mesele için doktor olmak gibi bir şey ideal de yoktur. İğne yapabilenin ille de doktor olması gerekmez. Pekâlâ hemşire, stajyer, sağlık personeli vb. de olabilir. Belki tıp fakültesini bitirememiş, belki bursu kesilmiş, maddi imkânsızlıklar nedeniyle yarım bırakmıştır. Belki tıpla ilgili iki yıllık yüksekokul okumuş, bir hastanede tanıdık vasıtasıyla torpil, şey, yani referansla iş bulmuştur. Sonuçta eline iğne almak için -tüm diğer işlerde aranmadığı gibi- liyakat gerekmez. Akademik açıdan yeterliliği de kimse umursamaz. Rektörlerin, profesörlerin ataması dahi akademik açıdan hiçbir yeterliliği olmayan kişilerce yapılır. Böyleyken, bir doktorun tıp bilgisine dair müktesebatı kimin umurundadır?

Şırıngadaki boşluğun sorgusu şayet hasta tarafından yapılıyorsa o kendi tespitini önemseyecektir. Zira oraya gelinceye kadar nice badireler atlatmış, nice meşakkatlere katlanmıştır. Öyle hasta olmak, kendini kötü hissetmek dolayısıyla zırt pırt doktora gidilmez. Doktora ulaşmak kolay bir şey olamaz. Hastane önlerinde kuyruğa girerek doktora, tedaviye ulaşılmaz. Randevu almak gerekir ki doktora ulaşmak patronlara, kodamanlara ulaşmaktan daha kolay olamaz. İki hafta sonraya randevu almak cinsinden yürüyen sistem dahi tarihte kalmıştır. Artık üç hafta, bir ay gibi bir zamana randevu bulabilmek şükür sebebidir. O zamana kadar iyileşilmediyse cidden sorun var demektir. Şayet bir ay sonrasına randevu alınmışsa tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak bir de psikiyatr için randevu edinmek iktiza eder. Aksi takdirde şırıngada boşluk görüp iğne yapanın doktor olmadığına hükmetmek işten değildir.

Bu topraklarda tüm şırıngalar hava boşluğu barındırır. Zira eline iğne geçiren doktor edasıyla tedaviye yeltenir. (Hatta tedavi etmek gibi bir maksatları da yoktur ve ne zerk edecekleri belli değildir.) Bizler çoğu zaman şırınganın dolu tarafından baktığımız için boşlukları fark etmeyiz. Farkındalık da hiçbir dengeyi değiştirmez; bize iğne saplamak isteyen müktesebata, yetkinliğe, istidada, diplomaya bakmaksızın iğnesini hazırlamış üstümüze yürüyordur. Siz doktor değilsiniz diye bağırmak hiçbir şey değiştirmez, Cüneyt tekniklerine sahip olmadığınız yerde susmak zorunda kalırsınız. Hastaneler sahiplidir. Sahtekârlığından, şarlatanlığından şüphe etmedikleriniz kurumun ortağıdır. İğne yemek vatandaşın mukadderatıdır!