Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

Adil Düzen çalışanlarının yarım yüzyılı da aşan hocası Süleyman Karagülle’nin yeni 01.01.2021 tarihinde “YENİ YIL” ile ilgili olarak en son -yani 24 Mayıs 2021 tarihindeki vefatından önce- yazdıkları ile devam edeceğiz. Yazının en başında şu bilgi var:  Bu yazı Fehmi Koru’nun 01.01.2021 ve “Ömrümüzün kalan vaktinden dün bir yaprak daha düştü…” başlıklı tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır. https://fehmikoru.com/omrumuzun-kalan-vaktinden-dun-bir-yaprak-daha-dustu/

“Allah her şeyi çift yaratmıştır. Yıllar da iki çeşittir. Biri Ay Yılları, diğeri ise Güneş Yıllarıdır. Güneş Yılları, Güneş’in etrafında dönen Yer’in yani Dünya’nın yıldızlara göre dönmesini tamamlaması ile ölçülür. Bunun doğal günleri geceyle gündüzün birbirine eşit olduğu 21 Mart veya 23 Eylül günleridir. Bir diğer başlangıç noktası da Yer’in yani Dünya’nın Güneş’e en çok yaklaştığı 1 Ocak ile 2 Ocak arasıdır. Gökteki Ay’ın dönüşüne göre de Kameri Yıl belirlenir, o da 12 ay yıl kabul edilir. İki yıl arasında 10 gün gibi bir fark vardır. 100 senede 3 defa fazla Kameri Yıl yaşanır. Bu sayılar rastlantısal olarak değil, tamamen takdiri ilahi olarak düzenlenmiştir. Güneş Yılı’nın başlangıcı 1 Ocak’tır. Bu takdiri ilahidir. Tarihin başlangıcı da Miladi tarihin başlangıcıdır. Hazreti İsa’nın mucizevi doğumu, tarihin başlangıç noktasını belirler. Hz. Ömer halife iken hicreti tarihi başlangıç kabul etmiş, tarih 12 gök ayı olarak ele alınmış ve uzun zaman hicri tarih olarak kullanılmıştır. Osmanlılar da hicri tarihi yıl olarak almışlar ama ay takvimi yerine güneş takvimini kabul etmişler.

Kur’an diyor ki; Hz. İsa ve annesini bütün insanlar için bir ayet yaptık…

Mü’minûn Suresi (23) 50’inci Ayet şöyle başlar: “Ve ce’alnâ-bne meryeme ve ummehu âyeten… / Meryem oğlunu ve annesini bir ayet kıldık…” Yani “Hz. İsa’yı ve annesini bütün insanlara bir ayet yaptık” denmektedir.

Bu ayet Hz. İsa’nın doğumudur. Çünkü ikisinin ortak olayı doğumdur. Dolayısıyla takvim olarak tüm insanlık Miladi Takvimi kullanacaktır, diyor Kur’an. Gerçekten de bugün öyle olmuştur. Budistler, Hindular, Hıristiyanlar ve Müslümanlar artık Miladi Takvimi kullanıyorlar. Diğer takvimler takvim yapraklarında yazılır ama artık hayatta yani uygulamada yerleri yoktur. Demek ki, Osmanlıların ve Cumhuriyet’in takvim üzerine yaptığı inkılap uygundur. Dolayısıyla bütün insanlık âleminin yeni yılını tebrik ediyor ve 2021 yılının sıkıntılardan çıkma yılı olmasını Allah’tan niyaz ediyoruz...”

Fehmi Koru’nun “Ömrümüzün kalan vaktinden dün bir yaprak daha düştü…” başlıklı ve 1 Ocak 2021 tarihli yazısının en başında yazdıkları ile devam edelim…

“Zamanın akıp gittiğini biliyoruz; onun dışındaki her şeyle birlikte zamanın göreceli olduğunu da… Einstein’dan beri bunu biliyoruz. İsrail’de çıkan Jerusalem Post gazetesinde bugünün bildiğimiz tarihinin hemen yanında ’17 Tevet 5781’ tarihi de bulunuyor. Musevi inancına göre bugünün tarihi o çünkü. Onlara göre 5781 dünyamızın yaşı. Suudi Arabistan sermayeli Londra merkezli Şark’ul Avsat gazetesinin başlık altındaki tarihe göz attım; orada da bildiğimiz tarihin yanında farklı bir tarih daha var: 16 Cumad’il Ula 1442… (Şark’ul Avsat’ın İngilizce kardeş yayını Arab News aynı tarihi ‘Jamad Awwal 16, 1442’ olarak yazmakta.) İslam takvimi Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlar da ondan…

Hicret’ten bu güne 1442 yıl geçmiş…

Osmanlı, Hicri Takvim yanında Tanzimat’ı takiben bir de Rumi Takvim kullanmaya başlamış, bu uygulama Cumhuriyet’ten kısa süre sonra, 1926 yılında durdurulmuştu. Gazeteler yakın tarihe kadar yılı Mart ayından başlatan Rumi Takvime göre günün karşılığını duyurmaya devam ettiler. Eminim tarih konusunda farklı yaklaşımı olan başka gelenekler de vardır.

Takvim yapraklarından düşen her gün bunu hatırlatması bakımından önemlidir. “Ölmeden önce hesaba çekilmek” diye bir kavrayış var, pek çoklarımız bunu unuttuğu için yanlış işler yapıyor. “Tarihe ‘kötü bir insandı’ kaydıyla geçmiş olanlar, kendilerine bir ömür daha bağışlansa, o yeni ömrü nasıl değerlendirirlerdi?” diye çok düşünmüşümdür...”