Öncekİ yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

“İslâmî kimliğin ve duyarlıkların şeytanlaştırılması sürecinin 2001 İkiz Kuleler saldırısından sonra küresel strateji olarak benimsendiğini göreceğiz…

Dünyanın hızla küreselleştiği, etnik kimliklerin kaşındığı bir zaman diliminde toplumu bütünleştirecek, dış ve iç saldırılara karşı dimdik ayakta tutacak, ülkeyi koruyacak yegâne kaynak olan İslâm, “irtica tehdidi” yaftasıyla hedef tahtasına yatırıldı, toplumun İslâmî kimliği ve duyarlıkları bastırıldı, büyük darbe aldı, laik kimlik öne çıkarıldı.

Bu, toplumun intiharı demekti: İslâmî kimliğin bastırılması, laik kimliğin öne çıkarılması kaçınılmaz olarak etnik kimlikleri kaşıdı, etnik kimlik mücadelesine zemin oluşturdu. Şu an Türkiye’de İslâmî kimlik ve duyarlıklar çok zayıflamış, etnik kimlikler, ayrılıkçı kimlikler, İslâm’ı “Araplaşma” olarak yaftalayarak tehdit olarak lanse eden İslâm’sız Türklük ve İslâm’sız Kürtlük gibi küresel şer projeler çok büyük ilgi odağı katına yükseltilmiş durumda.

“SİYASAL İSLÂM” PROJESİ VE İSLÂMÎ KİMLİĞİN ŞEYTANLAŞTIRILMASI

Özetle: Küresel sistem, İslâm’ın yeniden tarih sahnesine çıkmaması için İslâm’a karşı topyekûn bir savaş başlattı: Bir taraftan görünüşte adına “terörizmle savaş” dediği ama gerçekte “İslâm’la savaş” olarak benimsediği postmodern bir savaşa girerek İslâm’ın hem dünyadaki hem de İslâm dünyasındaki cazibesini ve gücünü kırmayı amaçlamıştı. İslâm dünyasında bir taraftan terör örgütlerinin gerisindeki selefî hareketler kışkırtılarak hâricî mantığı İslâm tarihinde olmadığı kadar İslâm dünyasının omurgası katına yükseltildi. Kitleler, ölümden kaçarak sıtmaya razı edildi, İslâm toplumları protestanlaştırıldı.

Böylelikle İslâm dünyasının bu kuşatmaya karşı reaksiyoner bir tavır geliştirmesi sağlandı: “Siyasal İslâm” diye İslâm’ı siyasete, ideolojiye indirgeyen sahte bir kavram icat edildi, Müslüman hareketler, oluşumlar, cemaatler, “siyasal İslâm” denen bu heyûlâ ile özdeşleştirildi ve boğulma sürecine girdirildi.

İslâmî direniş, diriliş ve varoluş mücadelesi, İslâm’ı siyasal bir mücadeleye indirgeyemeyecek kadar kuşatıcı ve kapsamlı bir medeniyet mücadelesiydi oysa.

Müslüman toplumların ve hatta İslâmî oluşumların hızla sekülerleştirilmesi ve İslâm’ın protestanize edilmesi, İslâm’ın içerden teslim alınması ve çökertilmesi sürecini hazırladı. İslâm, seküler bir din algısıyla hayatın bütün alanlarından fiilen uzaklaştırıldı, bireysel bir inanç meselesi olarak görülmeye başlandı.

İnsanlığın İslâm’ın hayata anlam ve ruh katıcı, kuşatıcı mesajına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde İslâm’ın protestanlaştırılması yani hayattan uzaklaştırılması projesi nasıl durdurulabilir ve insanlığın önünü açacak, insanlığın geleceği olacak taze, diriltici bir medeniyet atılımının temelleri nasıl atılabilir? Önümüzdeki süreçte izini sürmemiz ve kafa patlatmamız gereken yakıcı soru/n bu! Vesselâm.”

***

Konu ile ilgili birinci yazımızdaki uyarımızı tekrar hatırlatarak bu bahsi noktalayalım.

Soru-yorum: Hayatımızın dinî/ahlâkî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî dört ana alanındaki sorunlar artık adeta “Sosyal Tufan” seviyesine ulaşmışken… “Kur’an ve İlim” merkezli çalışmalarımızla binlerce sayfa “çare ve çözümler” üretilmişken… İstisnasız herkes durmamacasına sadece sorunları konuşmaya ve yazmaya ama inat ve ısrarla bu “çare ve çözümler” ile neden ilgilenmemeye devam ediyorlar; bir bilen varsa, lütfedip açıklayabilir mi?

1. Adil Düzen…

2. Adil Ekonomik Düzen…

3. Adil ve Barışçı Dünya Düzeni…

4. Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası…

Ve diğer bütün çare ve çözümlerin tam da zamanı…

Çalışıp çare ve çözümler üretmek bizden, başarı Allah’tandır…