19 Mart’tan sonra başlayan süreç, toplumdaki tepki ve şikayetlerin tetiklenmesini sağladı. Hukukun ve adaletin siyasallaştığı iddiaları alevlendi, toplumda bu yöndeki endişeler açığa çıktı. Bir siyasi çekişmenin yansıması olarak başlayan süreç, siyasi sahadan çıkarak toplumsal bir tepki alanına kanalize oldu.

Meydanlardan okullara, çiftçilerden öğretmenlere kadar toplumun farklı kesimlerinin sokaklara yansıyan tepkisinin, şikayetlerinin gerçek nedenini anlama yoluna gitmek yerine buradan hareketle basit komplo teorileri ve sıradan siyasi oyunlar türetmeye çalışmak, gerçek manada bir toplumsal “dip dalga”yı ıskalamak demektir. Elbette ki gerçek mesele, Cumhurbaşkanlığına aday olan bir siyasetçi olmaktan öte anlamlar içermekte. Toplumun farklı kesimleri, buradan hareketle kendi dertlerin, sıkıntıları, hayal kırıklıklarını, beklentilerini ve endişelerini dile getirme zemini buldular. Bunu anlamak yerine, meseleyi ana muhalefet partisinin siyasi mitingi ayarında düşünmek hem iktidar hem muhalefet açısından yanlış noktalara götürecektir.

Derdi, sıkıntısı, beklentisi gündeme gelmeyen, dikkate alınmayan, üretilmiş gündemlerle baskılanan toplumsal kesimler, özellikle de son 5-6 yıllık sürecin de yıpranmışlığıyla daha bir cesaretle seslerini yükselttiler. Sokağa çıkan öğrencinin veya köylünün ne gibi bir gizli gündemi, siyasi hesabı veya rant amacı olabilir yoksa?

Özellikle de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonraki süreçteki akıl almaz ekonomi politikaları neticesinde hızla yoksullaşan toplumsal kesimler, bir kez daha ölen “orta direk”, bir türlü ciddiye alınmayan gençler, hesapsız kitapsız eğitim politikaları sonucu sayıları geometrik artan “diplomalı işsizler”, “yurtdışına kaçma” hesapları yapar hale gelen yeni nesil, öğrenci bursu gibi maaşlarla yaşamaya çalışan emekliler vs.. Bu yaşananları, bu kesimlerin içinde bulunduğu açmazı, bir “sorun” olarak bile değerlendirmeyen siyasilere yönelik bir tepki olarak görmedikçe, gerekli dersi çıkarmadıkça toplumu doğru okumak da mümkün olmayacaktır.

Elbette ki artık her meselenin politik bir tarafı da var. Toplum o denli kamplaştı ve kutuplara bölündü ki, son gelişmelerle birlikte siyasallaşmayan hiçbir alan kalmadı. Bu öğrenci protestolarının da elbette ki politik bir tarafı da var. Özellikle de toplumun iktidardan yana olmayan kesimlerinin giderek daha da fazla yok sayılması, hemen her şeyin siyasallaşması sonucunu doğurdu. Partili cumhurbaşkanı sistemi toplumun siyasetle ilgisi dahi olmayan kesimlerini bile politize etmeyi başardı.

Bu hengamede genç kuşaklar, özellikle de “Z kuşağı” sıklıkla gündeme gelirken, onların anaları babaları olan “Y kuşağı” gözden kaçırılıyor. “Y kuşağı”, ebeveynlerine nazaran daha eğitimli ve yetişmiş, daha iyi koşullarda büyümüş ancak ekonomik olarak kendinden önceki kuşaktan daha geriye düşmüş bir kuşak olarak dikkat çekiyor. Bir çoğu, karı-koca çalışmasa geçinemeyecek halde, tek maaşlı iseler bir ev sahibi olmaları imkansıza yakın, çocuklarına iyi eğitim verebilmek için yaptıkları harcamalar yüzünden adamakıllı bir birikimleri yok vs vs.. Böylesine şeyler sayılıyor bu kuşak için. Ancak en çarpıcı olanı “ekonomik olarak kendinden önceki kuşağın gerisine düşmüş olması” olsa gerek.

Evet, “Z kuşağı” kayıp kuşak olmaya aday. Okuyan, emek harcayan ancak ya torpille atama bekleyecek olan ya da diploma alsa bile iptal edilmeyeceği garantisi olmayan bir nesil olması hasebiyle kayıp olmaya aday..

Ancak ebeveynleri olan “Y kuşağı” alenen bir kayıp kuşak! Onların da ebeveynleri “68 kuşağı” da arada kalmış, çok cefalar çekmiş bir nesildi. “Y kuşağı” denen 70 ile 85 arası doğumlular, idealist ve tırnaklarıyla kazıyarak, çabalayarak varlık gösterebilmiş ana babalardan damıttıkları bir ahlak ve anlayışla kendilerini yetiştirdiler.

Gelinen noktada fiyasko ekonomik politikaların sonucu olarak biten “orta direk” işte bu “Y kuşağı”dır. Bu kuşak, açıkça bir “kayıp nesil”dir. Ana babalarından daha zorlu koşullarda yaşayacaklar, emekli olunca ikramiyeleriyle ev sahibi olamayacaklar, öğrenci bursundan hallice emekli maaşlarıyla yaşamaya çalışacaklar. Kısacası, yanlış siyasi ve ekonomik politikaların toplumsal karşılığı olarak bu işin sıkıntısını çekiyorlar, çekecekler.