Filistin’deki İngiliz idaresinin sona ermesiyle birlikte önleri açılan Siyonistler, fırsattan istifade 14 Mayıs 1948’de İsrail’in kurulduğunu ilan ettiler. Filistinliler de, İsrail'in gasp ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutması nedeniyle 15 Mayıs'ı "Nekbe" (Büyük Felaket) olarak anıyorlar.

1948'teki Büyük Felaket'e doğru giden süreçte Arap dünyası tarafından güya desteklenen ama gerçekte yalnız bırakılan Filistin, bugün de benzer bir durumu Gazze özelinde yaşıyor. Söylem bazında herkes Filistin davasının kutsallığından, Gazze’nin şanlı direnişinden ve bu davanın sahipsiz olmadığından bahsediyor ama iş eyleme geldiğinde ise tablo farklılaşıyor. Bir anda konjonktür, siyasi güç dengeleri ve reelpolitik devreye giriyor.

Halbuki, yeri geldiğinde reelpolitiğe karşı durabilmek de gerekiyor, ki devrimci veya iz bırakan liderler de böyle davranabildikleri için farklı bir noktada değerlendirilmektedirler.

Filistin davasının sadece orada yaşayanların bir sorunu olmadığı ve İsrail'in kurulmasıyla mücessem hale gelen takıntılı ve barbar ırkçı emperyalizmin tüm coğrafyanın ve nihayetinde de İslam aleminin başına bela olacağını o gün fark edemeyen yöneticilerin gevşekliği Büyük Felaket’e neden oldu. Tabiri caizse yılanın başını küçükken ezmek varken büyümesine izin verildi.

Bugün de Trump Planı diye bir saçmalığın peşine takılan ve her ne hikmetse bunu müthiş bir şey gibi görebilen İslam dünyası liderleri, bizzat kendi coğrafyalarının meselesini elin pragmatik ve Makyavelist müteahhidine çözdürmeyi normal karşılayabiliyorlar. “Gazze kıyılarına çok güzel villalar yapıp satabiliriz” bilincindeki bir adamı çözümün adresi olarak değerlendirebilmek de sıkıntılı bir durum aslında.

Müslüman olmayan ancak vicdani ve insani bir duyarlılık gösteren, başta İspanya veya Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, pek çok ülkenin gösterdiği kararlılığı ve fikri tutarlılığı bile gösteremeyen İslam ülkesi liderleri, imkanları olduğu halde bir araya gelip de kınamak haricinde gerçek bir eylem için çaba bile harcamadılar. Ama Trump'la baş başa verip onun barış planı saçmalığına dört elle sarıldılar.

Ne İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ne de D8'in bu konuda hiçbir inisiyatif almaması, Trump bile kendince bir plan önerirken alternatif bir öneride bile bulunamamaları, aynı 1948'den yani Büyük Felaket’ten önceki aymazlığın benzeridir.

İsrail'in en büyük ve koşulsuz destekçisi olan Trump'ın planının İslam dünyası liderlerinden neredeyse hiçbir tepki veya eleştiri bile almadan bu denli memnuniyetle karşılanmasına söyleyecek pek bir şey yok. Hem “Siyonist’in hamisi” deyip hem de onun sunduğu plana bu denli olumlu yaklaşmakta izaha muhtaç bir durum söz konusu.

İşi açıkçası, Filistin değil “İsrail meselesi”nin bütün dünyanın ve insanlığın sorunu olduğu bilinciyle hareket edip, dünya çapında bunu önleyebilmek adına adımlar atılmaına öncülük edecek bir liderlik gerekiyor. Böylesi işleri merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan gibi, Mescid-i Aksa baskını üzerine tepki olarak 73'teki petrol krizini ateşleyen Kral Faysal gibi liderler ancak gerçekleştirebilir. Onların eksikliği bugün çok daha fazla hissediliyor.

Sonuç da Hamas'ın yalnızlaştırılması ve mevcut plana razı gelmeye mecbur bırakılması oluyor. Bu kayıtsızlığın İsrail denen çıbanı daha da büyüteceği ve Büyük Felaket’in daha da büyük felaketlere doğru evrileceği de maalesef kaçınılmaz görünüyor.