ABD, yıllarca kendisini “dünyanın jandarması” olarak saydı ve buna göre diğer ülkelerle ilişkiler geliştirmeye çalıştı. Üstüne vazife olan/olmayan her şeye karışabileceğini sandı, birçok ülkeyi kendi menfaatleri uğruna perişan etti, iç işlerine karışma hakkını kendinde görebildi, “our boys did it” (bizim çocuklar başardı) şeklinde formüle edilen bir acullukla birçok ülkede darbeler yaptı veya yapılmasına yardımcı oldu.

Köksüz bir devlet olması hasebiyle olsa gerek, diğer küresel güçlere nazaran hep daha bir patavatsız, diplomasi yerine güç gösterilerini, nezaket yerini Amerikan soytarılığını koydu ve bunu da “Amerikan tarzı” diye yutturmaya kalktı. Elbette ki, küresel egemenlerin tabiri caizse “yumuşak” veya “sert” yüzlü olmaları, onların sömürgeci ve zalim karakterini hafifletmez ama ABD her zaman için bir olmamışlık ve güç meselesini hazmedememişlik içinde bulundu.

Trump ile birlikte ise bu hal resmen tavan yaptı. ABD’nin, Sovyetler’in yıkılmasıyla beraber dünya kamuoyunda “tek süper güç” olarak kalması ve bununla beraber yaşanan güç zehirlenmesi bile, değişen dünya konjonktürüyle birlikte “tek tabanca” olmasına rağmen yaşadığı güç ve zemin kaybını önleyemedi. Trump’ın, tam da bu erimeye nazire yaparak sloganlaştırdığı “MAGA (Make America Great Again)”, yani bir nevi “yeniden Büyük Amerika” ifadesi de bu duruma bir tepkiydi.

Kendilerini dünyanın geri kalanından ayrı ve ayrıcalıklı gören Amerikan toplumunun bir yansıması olarak, Amerikalı siyasetçiler de “dünyanın kovboyu” gibi davranmayı sürdürdüler. Görüyoruz ki, son icraatlarının da verdiği özgüvenle Trump bunu daha da abartılı bir noktaya taşıyacak.

Gazze meselesinde, İslam alemi toplumlarının feryatlarına ve isteklerine rağmen liderlerinin tuhaf ataleti ve sessizliği, meydanı tam manasıyla ABD’ye ve Trump’a bıraktı. Dünyada ve Avrupa’da yaşanan “baskın lider” profili eksikliğini de doldurmaya çalışan bir ekabirlikle ortaya bir Trump Barış Planı attı ve her ne hikmetse bu plan başta İslam aleminden büyük bir destek gördü.

Bu plan ve detaylarını tartışmadan önce vurgulanması gereken en önemli nokta, koskoca İslam aleminin, kendi meseleleri için ortaya en ufak bir öneri koyamamaları ve başından beri İsrail destekçisi olan ve bunu gizlemeyen ABD’nin yanında hizalanmaktan da en ufak bir rahatsızlık duymamalarıdır.

Trump’ın işgalci İsrail’in parlamentosu Knesset’te yaptığı konuşma veya “one man show” bile birçok şey söylüyor aslında. Trump’ın konuşması esnasında, başkanlık seçimleri sırasında başkanlık kampanyasının en büyük bağışçısı olan ABD’li Yahudi kumarhane zengini Miriam Adelsohn’dan övgüyle bahsetmesi boşa olmasa gerek, ki bu kadın ve kocasının öteden beri ne kadar da sıkı Siyonist ve İsrail destekçisi oldukları bilinen bir durumdur.

Trump’ın aynı konuşmasında, soykırımcı Netanyahu’ya yönelik olarak, “Netanyahu sürekli arayıp şu silahı, bu silahı istiyordu. Bazılarını hiç bilmiyordum bile. Güzel silahlar verdik. Siz de onları gayet iyi kullandınız.” sözleri tam bir skandaldır. Aynı şekilde, konuşma metninden çıkarak Netanyahu'nun yolsuzluk soruşturmalarına atıfla, "O bir savaş kahramanı, puro ve şampanya kimin umrunda? Bir fikrim var, onu affedin" demesi de.. Soykırımcı Netanyahu’nun, Knesset'te Trump için, " Donald Trump, İsrail devletinin Beyaz Saray'da sahip olduğu en büyük dosttur" ifadesine ne demeli peki? Trump'ın, Knesset’teki konuşması ve bunun soykırımcılar tarafından ayakta alkışlanmasını ne yapalım?

Gazze için ortaya attığı plan, her nedense büyük bir teveccühle(!) karşılanan Trump’ın patavatsızlıkları Mısır’daki Barış Zirvesi’nde de sürdü. Önüne geleni kürsüye çağırdı, standup şov yapar gibi istediği gibi konuştu. Bir ara, ne alakaysa, FİFA Başkanını bile kürsüye çağırdı, ki bu da dünyayı esir alan Trump şovun artık zirvesi oldu!

Böylesi ciddiyetsiz, damdan düşer gibi konuşan, hareket eden, diplomasi ve incelikten nasibi olmayan ve her şeyden de önemlisi kameralar önünde bile Siyonizm’in ve İsrail’in en büyük destekçisi olarak zikredilen bir adamın ortaya koyduğu bir planı kabul etmek, başlı başına sorunlu bir hal değil mi?

Mısır, Türkiye, Katar ve ABD’nin imzaladığı Gazze Barış Anlaşması'nda geçen "Trump Barış Anlaşması’nın tüm taraflarca uygulanmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Gazze’deki savaşı bitirme ve Orta Doğu’ya kalıcı barış getirmedeki samimi çabaları için Başkan Trump’ı destekliyor ve onun arkasında duruyoruz." ifadesine ise söylenecek pek bir şey kalmıyor artık.

İsrail, ABD’yi “en büyük destekçisi” olarak görüyor da, ABD bizim İslam aleminin neyi oluyor mesela?