İnsanın en kaldıramayacağı durum gerilimdir. Gerilim

insanı tüketir her geçen zaman. İnsana soluk aldırmaz. Sağlıklı düşünmeyi ve

karar vermeyi engeller. Bir toplumu huzursuz etmenin tek yolu gerilimi

tırmandırmadır.

Bir millet sürekli olarak savaş ve çatışma psikolojinin

gerilimini nasıl nereye kadar taşıyabilir ve yaşayabilir. Bununla yaşanabilir

mi

Kimi insanlar konumlarını koruma adına kendileri

açısından zorunlu gibi görünen ama bir çevreye zarar verebilecek olan bir ortam

oluşturmaktan kaçınmazlar. Bunu yaparlarken sadece kendilerini düşünürler.

Kendileri dışında olup bitenlere hiç de kulak asmazlar. Böyle bir durumda

aşırılıklar kaçınılmaz olur. Bu kimseler ister kral olsun ister başkan olsun,

ister bir kurumun yöneticisi olsun hiç fark etmiyor. Baskı ve gerilim

verimliliği azaltır.

İnsan sorumluluğu ağır bir yüktür. İnsan insandan

sorumludur. Sorumluluk makamında ve konumunda olanları bağlayan durumlar göz

ardı edilmemeli. Çünkü atılan her adım, söylenen her söz ve davranış sadece bu

eylemde bulunanı bağlamaz. Bu, bütün çevreyi ve kitleleri etkiler.

Bir insan kendini koruma adına giriştiği her eylem ve

durum nefret ettirmeye götürür. Nefret ise düşmanlıkları arttırır. Çünkü bu

durum nefsidir, yani kişiseldir.

İnsanlığa değer vermenin en iyi yollarından biri de

insanın ruh ve akıl sağlığını koruma ve güvene almadır.

Çıldıran ve bunalımlı olan bir toplum ile iç içe

yaşıyoruz. İnsanların çılgınlıkları, aşırılıkları tam bir paranoyaya dönüşmüş

bulunuyor. Bu bunalım ve benzerleri geçmiş zamanda bizde olmayan ama Batı

toplumlarında olan bir durum oluşturdu. İnsanlık ipin ucunu kaçırdı iyice.

Şimdiye değin hiç karşılaşmadığımız seri cinayetler, insanları vahşi

öldürmeler, çılgınlıklar başını almış gidiyor. Bunlar belki bir tek nedene

bağlanamaz ama birçok şey birbirini etkiliyor ve tetikliyor. Amerika nın

varoşlarında yaşananların benzerleri yaşanıyor artık.

İnsanın gönlünü almak, gönlüne sevgi düşürmek kadar güzel

bir eylem olmamalı. İnsanın insana gereksinimi var. Bu kalbi sevgi insanı

sonsuz güzelliklere götürür. Bu dünyadaki hayatı yaşanır kılar.

İnsan insana güvenemiyorsa hep kaygılı ve kuruntulu olur.

Bu yüzyıl kuruntu zamanı. Ve bu, ağır bir hastalık hâli. Kimse kimseye

güvenemiyor, birbirine sığınmıyor, dayanmıyorsa sorunlar çok büyüktür. Hele

hele nefret büyümüş ise sevgi bağını kurmak daha da zorlaşıyor.

Zaman çarkı çok hızlı dönüyor. Yükü çok ağır. Aslında bu

zamandan değil değişen insandan kaynaklanıyor. Zamanı ve mekânı anlamsız kılan

insandır. Kendi kendine zulmeden ve çekilmez kılan da.

İnsanlık kendisine zulmedenleri kendi elleriyle seçiyor.

Pişman oluyor ama gene seçiyor. Yıprananı gönderiyor onun yerine yenisini

getiriyor. Gelen gideni aratıyor. Demokrasi oyunudur bu.

Demokrat olanlar geldiklerinde o söylem sadece

kendilerine özgü ve ait kalıyor. Bu kurumun kuralı da bu.

Batı ruhu tıkanan oyunlarına bir yenisini eklemeyi bilir.

Biri gider diğeri gelir. Ama bu oyunun asıl kuralı gerilim, düşmanlık ve

nefrettir. İnsan kıyımıdır. Düşman bellediklerini imha etmek için her türlü yol

ve yönteme başvurur.

Demokrasinin büyülü oyununda kim ne olup bittiğini

bilmez. Bir taraf bir başka tarafın hasmıdır, kökünü kurutucusudur.

Demokrasi ve özgürlük diye insanımızın kökünü kurttuk.

Nefretimizi büyüttük, birbirimize hasım olduk. Birbirimizin Azraili, cehennemi

ve zebanisi olduk. Allah ın en değerli hazinesi olan insan kalbini kırıp döktük

darmadağın ettik. Ve kendimizi kahraman ilan ettik.