Siyasal hayatımızın önemli kavramları bulunuyor. Bunlar hiçbir zaman unutulmuyor ve dilden düşmüyor. Bu kavramların asıl muradı nedir, niçin ifade edilir, hangi amaca dönük kullanılır Asıl üzerinde düşünülmesi gereken husus budur.
Türk siyasal yaşamı, bir doğrultu üzerinde iken, suya sabuna dokunulmayan, fincancı katırlarını ürkütmeyen ve hatta fincancı katırlarının arasında yer alanların sıradanlaştığı ve sıradanlaştırıldığı bir yapı vardı. Bu yapı İttihatçı, Dayatmacı [jakoben], acımasız ve sadece kendi kuralları ve sadece kendisi için var olan bir yapı. Eski başsavcı Vural Savaş ın ifadesiyle dolaylı bir biçimde karşılık bulan militan demokrasi tanımı yerli yerine oturuyor.
Militan demokrasinin derin güçleri vardır. Bu derin güçler demokrasi üstüdür ve demokrasiyi kendi amacı için kullanır. Silahlı çeteleri, aynı ruhu taşıyan ve temsil eden sermaye doğrultusu, medyası ve siyasal çizgisi Bu, dört koldan ilerler. Bu kolların temsilcileri de bulunuyor. Kendine ait ve kendine göre bir demokrasisi vardır. Adı da demokrasi konulmuştur. Hukuku, eğitimi, bürokrasisi hemen hepsi ayni çizgiyi temsil eder. Türkiye, halkı Türk de, Kürt de, Müslüman da olsa hiçbir şey fark etmeyecektir. İttihatçı masonik ruh milletin bütün değerlerini bir yana bırakarak kendine has oyunu oynamayı sürdürür. İnsanlar da bu sahnede kendilerine ait bir şeyin olduğunu sanır ve düşünürler.
31 Mart olayı neyi temsil eder. Gelin görün ki, bugünün ittihatçı ruhluları, İttihat ve Terakki yi görünürde kabullenmezler, reddederler. Ama o ruhu temsilden de geri kalmazlar. Bu yapı belli bir zamana kadar tek sözün sahibiydi. Millet sadece bir garnitür olarak vardı. Milletin iç deprenişleri zaman zaman varlığını hissettirdiyse de çok çabuk sindirildi.
Erbakan Hoca nın Türk siyasal yaşamında yer almasıyla, kalıplaşmış ve sıradanlaşmış olan çizgi ve yapı sarsılmaya başladı. Bu kemikleşmiş, katılaşmış yapıyı sarsmak öyle kolay olamazdı. Üstün zekâsı, kuvvetli sabrı ve direnciyle bu yapıyı kökünden sarstı. Hatta öyle sarstı ki, ittihatçı sürecin ana aktörleri devre dışı kaldı. Sistem ve yapı bu sefer kendi içinden değil de karşı tarafın içinde kendilerine hizmet edecek aktörler bulmaya baktı.
Buraya nasıl gelindi ve neler oldu Hoca bu kayalıkları sarsarken, yapının altında kalmamayı da başardı. Belki de en önemli yanı buydu.
Siyasal dönemde varılan uç noktalarda ve yapının devrilmesi durumunda, zekâ ve bilgi ile güçlü bir ironi yaparak yapıyı daha iyi tanımlamaya baktı. Bugün için, dönüp geriye bakıldığında, bu millet adına ortaya konulan kavramların ne kadar yerinde ve haklı olduğu görülmektedir. Bundandır ki, Hoca yı kata kullilerle devre dışı bırakma yöntemi Türk siyasal yaşamının önemli bir göstergesi oldu. Belki de bu süreç daha iyi irdelenmelidir.
"Horoz dövüşü", "Kadayıfın altının kızarması", susurluk olayından ötürü "fasa fiso" deyimi.
Bugün Türk demokrasisi, hukuku, medyası, eğitimi, halkın değerleri, milletin dini açısından bakıldığında Hoca nın bu ifadeyi kullanışındaki ironik zekâ refleksini daha iyi anlamak olası. Düşünün ki Susurluk olayında yumruğunu masaya vurmayan, ya da üzerine gitmeyen Hoca nın öngörüsü burada ortaya çıkmakta. Bugün neler oluyor. Hatta Millî Görüş siyasal ve düşünce çizgisinin içinde kırılmada bulunanların gerekçelerinden biri de, buna dayanarak neden dik durmadığı, neden yumruğunu masaya vurmadığı üzerineydi. Buna bağlı olarak da denize düşen yılana sarılır örneğinde olduğu gibi Milli Görüş çizgisinden kopanlar Ab, Abede ve İsrail e yaslanmaları da, tam anlamıyla tuzağın içine düşüvermekti. Kuklacının elinde kukla olmak.
Türkiye nereden nereye geldi. İttihatçı siyasal çizgi tam anlamıyla devre dışı kalınmışken gidilip kuklacıların eline düşmekti bu yapılan. İnsan haklarını, hukuku, özgürlükleri onlarda arama yanlışı. Asıl "fasa fiso" burada belirmekte.
Kabak kimin başına patlamakta Savcının içine düştüğü duruma bakın siz. Jakobenler nasıl da güçlerini ve yüzlerini ortaya koydular Peki jakobenizmin ve o ruhun asıl sahipleriyle dansa tutuşmak ne kazandırdı Asıl sorun burada değil mi
Muhterem mehteran takımımızın yürüyüşünü buna örnek göstermek ne kadar doğru olur. Mehteran takımının sesi ve ruhu Avrupa yı titretiyordu zamanında. O bir göstergeydi. Belki de en yerinde ifadeyle hırsının kurbanı olmak uğruna yanlış üzerine yanlışta bulunmak. Bu yeni dönem ne kazandırdı, neler kaybettirdi Bunun üzerinde yeniden düşünülmeli.