Ne Firavun’lar, ne Nemrut’lar geçti bu dünyadan... Ne heybetli hükümdarlar yok oldu, asla yıkılmaz denen nice saltanatlar yıkıldı. Akıl sahipleri için tek bir gerçek vardı; o da ebedi güç sahibinin yalnızca Allah (azze ve celle) olduğu gerçeğiydi.
Bugün her ne kadar perişan bir hâle düştüyse de tarihte nice zaferler nasip oldu âlem-i İslam’a. Müslümanlar bir ve bütün olduğunda nice Firavun’lara, nice Nemrut’lara dar ettiler yeryüzünü, bozguncuları saltanatlarında boğdular. Bakınız Bedir’e, Mute’ye, Yermük’e, Kadisiye’ye, her biri ayrı bir kahramanlık destanıydı. Malazgirt, Niğbolu, Kosova, Mohaç, Haçova ve daha nice zaferlerle fetih kapıları açıldı İslam ordularına. Müminler, ihlas silahını kuşanıp “Eğer inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz” ilahi fermanını hakkıyla yerine getirdiklerinde, tadına doyulmaz başarılar da, ilahi mükafatlar da kaçınılmaz oldu.
Şam, İstanbul, Endülüs, Kudüs... Her biri dillere destan seferlerle fethedildi İslam mücahitleri tarafından. Övgüleri bir gün, bir ay, bir yıl değil, yüzyıllarca sürdü.
Ölüme, düğüne gider gibi giden cennet yolcularının gayret ve fedakârlıklarının eseriydi bu zaferlerin her biri. İman, aşk ve azimdi, onların önünde, açılmaz denilen kapıları açan.
Miladi 2025’in son günlerini yaşadığımız şu günlerde İslam toprakları ne yazık ki hâlâ zalimlerin tasallutu altında. Filistin başta olmak üzere, Arakan, Keşmir, Doğu Türkistan, Yemen, Sudan ve daha ismi bile duyulmamış İslam yurtlarında mazlumlar kan ağlamaya devam ediyor. Hindistan’ın İslam beldelerinde, yalnızca Müslüman oldukları için Hindular tarafından katledilen masumlar, Mısır zindanlarında nefessiz bırakılan İhvan-ı Müslimin mensubu mustazaflar, Yemen’de “üzerimize bir güneş doğacak mı” diye karanlığın içinde bir kurtuluş ışığı arayan zavallılar...
Zulmedenler ilelebet zevk ü sefa içinde yaşayacaklarını mı sanıyorlar? Aslında dünyada yaptıkları her bir zulümle, ebedi cehennem azaplarına bir ateş daha ekliyorlar. İnsan telaşlı varlık; istiyor ki her şey alelacele olup bitiversin, zulme uğrayan mazlum zalimin kahroluşunu hemen görmek istiyor. Ama Rabbimiz, İbrahim Sûresi’nde müminlerin yüreklerine ferahlık veren şu ayetiyle sesleniyor: “Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”
Çağımızın Nemrut’ları ve Firavun’ları, şaşaalı saltanatları içinde Allah’ı ve hesap gününü inkâra devam ediyorlar. İnsanlığın faydasına bir şeyler üretelim, birtakım değerler ortaya koyalım gayretleri zaten yok, neredeyse uykularında bile saltanatlarını sağlama almanın, hayatları boyunca iktidarda kalabilmenin mücadelesini veriyorlar. ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aklınıza gelen bütün ehl-i küfür yöneticiler, bu nasipsiz grubun içindeler.
Bir de iş birlikçi kitle var, bunlar kâfirlerin yardımcılarıdır, Kur’an onlara cehennemin alt tabakalarını vadediyor. İslam’ın ve Müslümanların zaferinin önündeki en büyük engel, bu satılık kitle. Yaptıkları her iş, attıkları her imza emperyalist-Siyonist ittifakına, zulüm ve küfür sisteminin devamına imkân kazandırıyor.
İslam coğrafyasında zulüm altında inleyen nice mazlumlar, fethedilmeyi bekleyen nice beldeler, dokunulmayı bekleyen nice gönüller, şefkatle kucaklanmayı bekleyen nice yavrular var. Bizim kendimize çekidüzen vermemizi, düştüğümüz yerden kalkıp yeniden kıyam etmemizi, ecdad-ı Osmanlı gibi cihanda yeniden adaletle hükmetmemizi bekliyorlar.
Âlemlerin Rabbi ol der ve olur, O’na hiçbir şey zor gelmez, burada en acil şekilde aksiyon alması gereken Müslümanlardır, bütün tağutlar devrilir, zulüm biter, dünya yeniden gül bahçesine döner; yeter ki biz Müslümanlar bir silkelenip özümüze dönelim...