Savunmasız Kalıyoruz

Bir kişinin, yaşamı için önemli olan bir şeyi kaybetmesi, depresyona neden olabilir. Böyle durumlarda, insan dışarıdan gelecek darbelere karşı bedensel ve ruhsal direncini kaybeder. Her dönemin kendine has güçlükleri vardır. İnsanoğlu bu güçlüklerle kimi zaman başa çıkabilir kimi zaman ise yenilgiyi kabul eder. O yüzden, uzmanlar yoğunluğu bakımından değişim göstermekle beraber, depresyonu her çağın hastalığı olarak görüyorlar.  Geleneksel aile ortamında fertler yaşadıkları travma ve stres bozukluğunu aile içinde tolore eder ve acıyı paylaşarak hafifletirlerdi. İnsanlar başları darda kaldığında ailenin bütün fertlerini yanlarında bulur ve onların yardımıyla düştükleri yerden kalkarlardı. Günümüzde ise, yaşlı ya da genç bir kişi depresyona maruz kaldığında, destek alacağı kişilerden mahrum kalıyor ve kolay kolay toparlanamıyor. Bugün insanlarımız yüksek tahsil yapıyor, hayatlarını kolaylaştıracak her türlü imkâna sahip oluyor fakat önlerine çıkacak küçük engelleri dahi ortadan kaldıramıyorlar. Çünkü yürümekte oldukları yolun türlü türlü engelleri var, insanlar bu engellere takıldıklarında ellerinden tutacak kişileri yanlarında bulamıyorlar. Araştırmalar dünya ekseninde 100 milyon insanın depresyonla mücadele ettiğini gösteriyor. Fertler birbirlerinden uzaklaştıkça acıya daha dayanıksız hale geliyorlar. Fakat aynı araştırmalar sonucunda, dini inançları kuvvetli kişilerin daha az depresyona girdikleri ve bu kimselerin yaşanan olaylara olumlu anlamlar verebildikleri ortaya çıkmıştır. Dine bağlılık zayıfladığından insanlarımızın büyük bir kısmı ruhsal sorunlarla başa çıkamıyorlar.

Depresyonu tetikleyen nedenler:

1- Çocuklara rekabet ve ihtiras gibi yıkıcı duyguların öğretilmesi, onları bitmeyen bir yarışın içine itiyor. Başaramadım, yarışı kazanamadım, istediğim hayatı elde edemedim düşüncesi ile umutlarını tüketen bu çocuklar depresyona açık hale geliyorlar.

2- İnsanlarımızın içinden çıkamadığı bir başka sorun ise ölüm duygusudur. Yaşamı sadece dünya ile kaim gören bu kimseler, ölümün kendilerini dünya zevklerinden çekip alacağını düşünmekte ve umutsuzluğa düşmektedirler. İnançlı insanlar ise hayata inandıkları kadar ölüme de inanır ve ölümü öbür âleme göç yolculuğu olarak görürler.

3- Hastalık ve mahrumiyetler insanın yaşamını zorluyor. Günümüz insanı, yoksunluklarını kendisi için bir ceza olarak görüp, neden niçin sorularına yöneliyor. Dindar kişiler ise başlarına gelen musibetlerin Allah’ın bir imtihanı olduğunu bilir ve rıza gösterirler.

4- Dini duyguların insan yaşamına kattığı en önemli değerlerden biri de iyimserliktir. Dindar bir kişi olayların ve varlık âleminin Allah’tan bağımsız olmadığını bilir ve Yaratıcısına teslim olur. Bu kişi işleri sahibine havale eder ve tevekkülle ona teslim olur. O yüzden yaşadığı sorunlarla daha rahat başa çıkabilir.