Milletleri tanımlayan kavramlarıdır. Daha açık bir

ifadeyle milletin dil ve üslubudur. Bir milletin kendine özgü algısı, bakışı

var.

İslâm milletindeniz. İslam milletinin birçok unsuru

bulunuyor. Birçok kavme mensup. Kavmi çeşitlilik bakımından oldukça zengindir

Müslümanlar. Kavimlerin çeşitliliği ve çokluğu ayrı bir şans. Her kavmin de

kendine özgü bir üslubu yani kültürü var.

İslâm milletinin temel unsurları aynıdır değişmez. İmani

esaslar asla değişmez. Müslümanların hayat anlayışı ve asla değişmeyen ilkeleri

Kur an da belirlenir. Müslümanlar belirlenen o esaslar içinde geniş bir

özgürlük alanına sahiptirler. Müslümanların bağlı bulunduğu medeniyetleri hayat

anlayış ve algısı belirleyen, hayata bakışlarını tanımlayan kavramlar

bulunuyor.

İnsanlığın zararına olanlar ise kesin bir dil ile

yasaklanır. Müslümanlar bu esaslara bir doğallık ile uyarlar.

Müslümanların hayat anlayışlarını belirleyen kavramların

dışında başka kavramlar ile kendilerini tanımlamaları beklenemez, beklenmemeli.

Örneğin hümanizm Batı ya özgü bir kavram. Onun çerçevesini kendi milleti ile

sınırlı tutuyorlar. Müslümanlar kendilerine bu kavramı uyarlasalar da onlar

Müslümanları bu tanımlamaya asla dâhil etmezler. Kaldı ki Müslümanların

kendilerini o ve benzeri kavramlara uyarlamaya çalışsalar da kendilerini

tanımlamış olamazlar.

Hümanizm insan sevgisi diye tanımlanırken, insanları

katmanlara ayıran, sınıf farkı koyan, materyalist bir anlayışla çıkarcılığı ve

bencilliği önceleyen bir milletin bütün insanlığı kuşatması beklenemez.

Milletlerin tanımlanmaları kültürel unsurlara yansır.

Şiire, romana, denemeye, musikiye, mimariye, bütün zanaat kollarına yansır. Bu,

bir hayat algısı olur. Milletin din dili, kültür dili, sevgi ve nefret dili,

sanat ve düşünce dili kendi medeniyetleriyle bağlantılı.

Müslümanların bir cihat dili bulunuyor. Bu dil, hayatın

bütünü için kuşatıcı ve tanımlayıcı. Hayatın bütün alanını Allah rızasına uygun

oluşturma, tanımlama ve belirleme bir dildir bu. Bu dil ise sadece Müslümanlara

özgü. Bir Müslüman ın nefsiyle mücadelesi bir cihat, kötülüklerden sakınması

bir cihat, Müslüman ca yaşaması bir cihat, kötülüklere karşı mücadelesi de bir

cihat.

Cihat kavramını Batılı bir algıyla tanımlamaya

kalktığımızda bambaşka bir şekle bürünür. Onlar Müslümanları kendi üslup ve

bakışlarıyla tanımlar ve algılarlar. Bir Müslüman ın terörden başka bir şey düşünmediği,

bırakın kendileri dışındaki milletleri ve toplulukları birbiriyle de savaşan ve

öldüren bir millet oldukları tanımı vurgulanır, öne çıkarılır. Oysa İslâm

düşüncesi esasları itibariyle barışçı, sevgi yüklüdür. Bu, bir büyük veli ve

şair olan Yunus Emre nin dilinde: Yaradılanı hoş gördük yaradandan ötürü

tanımlamasıyla karşılık bulur. Bu kavramsal tanımlama bir dil ve üsluptur. Bu

sorun değil sorunu giderici bir tanımlamadır. Kaldı ki zaten İslâm itikadınca

insanlara belirlenen ve gösterilen hayatın güzellikleri, iyilikleri veya

olumsuzlukları bulunuyor. Yol tanımı yapılıyor. Müslümanlar bu tanımlamalarda

yol tercihlerini Allah ın kendilerine sunduğu, gösterdiği üzere yaparlar.

Müslümanlar bunu bütün insanlığın tercih etmesini de arzularlar. Bu arzularını

bir mücadeleye dönüştürürler. Gönüllerinde yatan bütün insanlığın Allah yoluna

ve rızasına uygun olanı üzere olması.

Müslümanlar yüzyıllardan beri bütün kültürel unsurlarının

toplamını medeniyet bütünlüğü içinde tanımlanabilirler. Başka unsurlar ile

Müslümanların tanımlanmaları beklenmemeli. Hıristiyan veya başka medeniyetlere

ait kavramlarla tanımlanamazlar. Bu, bir milletin tanımlanması için belirleyici

de olmaz. Her milletin kendine ait dil ve hayat anlayışı var. Müslümanların

dili de kendilerine aittir.

Müslümanların hayat anlayış ve algısı salt bazı sınırla

kavramıyla belirlenemez. İslâm milletinin hayat algısı çok yönlü. İbadetleri,

helalleri, haramları, sevgi algısı Allah ın belirlemiş olduğu sınırlar iledir.