OĞULLARI YAZAR EN BABA YAZAR

“Şu 23 yılın ortalarında bir yerde bile Cumhurbaşkanı’mızın arkasında daha güçlü dursaydık, bugün biz çok daha güçlü olurduk.

Biz Cumhurbaşkanı’mızı biraz daha güçlü kılsaydık şu İsrail, şu soykırımı yapamazdı.”

Erzincanlı Sanayici ve İşadamları Derneği’nde Sayın Bilal Erdoğan’ın yaptığı konuşmadan aldık bu iki cümleyi.

İlk cümledeki, “Daha güçlü” ve “Çok daha güçlü” zarflarına dikkat edersek, mevcut gücümüzün, yani hali hazırdaki gücümüzün olabileceğimiz alana varmadığını anlarız.

“Çok daha güçlü olurduk.”

Fakat henüz olmadık.

Neden olmadık? Ya da ne yapsaydık?

“Cumhurbaşkanı’mızın arkasında daha güçlü dursaydık.”

Cumhurbaşkanı’mızın arkasında durduğumuz, hem de güçlü durduğumuz kesin. Lakin Sayın Bilal Erdoğan’a göre yeterli değil.

Cumhurbaşkanı’mızın arkasında “Güçlü” duranların mı ölçüsü yanlış, yoksa Sayın Bilal Erdoğan’ın kuvvet ve büyüklük tarifi mi farklı? Anlamak zor.

Sayın Bilal Erdoğan’ın, milletimize bu siteminin benzerini, 2022 yılının Kasım’ında, beşli resim veren eşit manşetli gazeteler arasına dahil edilmeyen Akit gazetesinden Sayın Karahasanoğlu da yazmıştı.(Ali Karahasanoğlu-Akit Gzetesi-22,11,2022)

Katar’da, Sayın Erdoğan ile Sisi’nin tokalaşma resmini gördüğünde yazmıştı.

Kendisini eleştirdiğini vurgulayarak, “O fotoğrafı görünce yıkıldım” diye yazmıştı.

Fakat hemen sonra, yıkılmasını, ülkesinin insanlarının üzerine yıkıvermişti.

“Seçilmiş bir Cumhurbaşkanlarına sahip çıkamayan Müslümanlar adına yıkıldım.”

Sayın Karahasanoğlu’nun yıkılıp durduğu o yazısından, Sayın Erdoğan’ın nasibine de biraz yıkılma düşmüştü.

“Erdoğan’ın 9 yıllık direnişinin sonunu getirememesine üzüldüm, yıkıldım.”

Sayın Bilal Erdoğan, Cumhurbaşkanı’mızın arkasında durulduğunu kabul ederken, Akit gazetesi yazarı Sayın Karahasanoğlu “Sahip çıkamayan” sıfatını tercih etmişti.

Kanuni Sultan Süleyman’ın “Muhibbi” mahlasıyla yazdığı beytinin ikinci satırıyla bitirsek yeridir bu bölümü.

“Cümlenin maksudu bir ammâ, rivâyet muhtelif.”

*

Sayın Bilal Erdoğan’ın konuşmasından aldığımız ikinci cümlesinin de üzerinde biraz duracağız.

“Biz, Cumhurbaşkanı’mızı biraz daha güçlü kılsaydık, şu İsrail, şu soykırımı yapamazdı.”

İsrail’in soykırım yaptığını, tüm varlığıyla kabul ederken Sayın Bilal Erdoğan, Cumhurbaşkanı’mızın güçlü kılınmamasında herkesi pay sahibi saysa da, İsrail’i soykırım yapamaz kılacak makam veya kimsenin Sayın Cumhurbaşkanı’mız olacağını neticenin acılığını vurgulayarak söylüyor.

“Soykırımı yapamazdı.”

Hangi şartlarda soykırım yapamazdı İsrail?

“Biz, Cumhurbaşkanı’mızı biraz daha güçlü kılsaydık.”

“Arkasında daha güçlü dursaydık.”

“Daha güçlü olurduk.”

“(O’nu) biraz daha güçlü kılsaydık…”

Durmak, bir eylemi gerektirmiyor. Sabitlik var.

Kılmak ise muhatapla alakalı.

Sayın Bilal Erdoğan, Cumhurbaşkanı’mızın güçlü kılındığını kabul ederken, “Biraz daha” istiyor.

‘Biraz daha’nın ölçüsü nedir, hacmi nedir, miktarı nedir?

Altılı Masa’nın altında olduklarını iddia ettiklerinin, orada olmaları da yetmiyorsa…

**

Sayın Bilal Erdoğan’ın paylaşılan iki paragraflık konuşmasının ilk paragrafı “Cumhurbaşkanı’mızın arkasında hep beraber dursak ne olur, ne kaybederiz…” sorusuyla bitmiş.

Neden kayıp hesabıdır sorulan?

Ne kaybederiz sorusu, kaybedilecekler listesi yapmayı çağrıştırmaz mı?

Ekonomist olduğunu başka konuşmalarında söyleyen Sayın Bilal Erdoğan’ın “Kazanmak” fiilini tercih etmemesini ise, galiba ekonomi yazarları daha iyi anlar ve gerekçeleriyle yazarlar.

Biz şimdi “Gereğini yapan Ahmet Bey” övgüsünün sahibi ünlü gazeteci Sayın Ahmet Hakan’ın Cilalı Taş Devri üslubuyla Sayın Bilal Erdoğan’ı cilalamasından bahsedeceğiz.

**

Ahmet Hakan’ın yazdığı Hürriyet Gazetesi’nin geçen asırdaki yazar stratejileri çok farklı idi.

Selefi Özkök, traj azalmasını hissettiğinde veya okunurluğu, aktüel deyimle söylersek negatif büyüme yaptığında dikkat çekecek haberler bulurdu. Bir generale telefon eder, ona “Gerekirse silah kullanırız” tehdidini söyletir ve manşet yapardı.

Ahmet Hakan yazılarında, örneğin şimdi bahsedeceğimizde ise, aile içi meseleler önceliklidir. Sosyal medyada “Sayın Bilal Erdoğan’ı övdü” klişesiyle paylaşılıyor Trol güçlerince mesela. Sanki ilk kez zahmet edip yazmış gibi.

Dolayısıyla bizim de haberimiz oldu “Bilal Erdoğan’ın muhteşem bir eğitim hayatı var” övgüsünden.

Bilal Erdoğan’ın çevresinden, “Sen ne yapmak istiyorken, ne yapıyorsun?” diye bir soran olur mu bilmeyiz, bu cümleyi okuduklarında.

Yapılmış, geçmiş bir eğitim hayatı ile anlatmaya başlamak, başkalarıyla kıyas yolunu açmaz mı? Yoksa “Öyle gibi değil ha” demek mi isteniyor gereği yapılırken.

“Babası hapisteyken Indiana Üniversitesini üstün başarıyla tamamladı.

Babası Başbakan değilken, Harvard’an kabul aldı.”

Ben bizzat şahidim teması ile yazılan bu cümlelerin ikisinde de niçin “Baba” vurgusu var?

“Babası hapisteyken” demek, olması gereken, meşru bir durum, ifadesi değil mi? Hapiste olmaya hukuki itiraz çağrışımı hiç yok. Babası vefat etmiş çocukların, yetimlerin o üniversitelerde okuma hakkı yok mu?

“Babası başbakan değilken” fakat olacağı biliniyorken, ya da olacağına kesin gözüyle bakılıyorken, devam edecek gibi kurulmuş bir cümledir bu da. Dahası, o okulun, o üniversitenin öğrenci kabulüyle babaların ilgisi ne? Başbakan babaların çocukları hemen mi kabul ediliyorlar? Ya da yetimlerimiz nereye konacak?

Yazısını “Dört isim” üzerinde kurgulayan yazar Ahmet Hakan’ın bir cümlesini daha yatıracağız analiz masamıza.

*

“Yetişmiş insan eksikliğini büyük ölçüde tamamlayan dört büyük kıymet.”

Bu nasıl bir itiraftır?

Çeyrek asırlık bir iktidarda, yetişmiş insan eksikliğinin yaşandığı ilan ediliyor.

“Büyük ölçüde tamamlayan…”

O eksiklik, anılan dört kişi ile büyük ölçüde tamamlanmış ama daha ister, çünkü eksiklik büyük, Türkçesi böyledir bu itiraf ilanının.

Yetişmiş insan eksikliğinin ne kadar olduğunu biliyorsa bir yazar, 4 kıymetle biraz tamamlandığını da duyuruyorsa, hükumet üstü bilgi ve ölçme gücüne sahip olduğu o yazarın, anlaşılmaz mı?

Kaynak merak edilecektir artık.

Yazarlarından Bellidir Bir Iktidar 1BİR İHTİMALLİ ŞARKILARDAN İKİ İHTİMALLİ POLİTİKACIYA

“Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını istemek kişisel arzumdur!”

Öğretim alanı devlet tarafından belirlenen bir azınlık okulunun, ilgili bakanın şahsi ve özel arzusuna göre şekilleneceğini duyunca Prof. Dr. Emin Gürses, hemşehriliğini ve Rize İmam Hatip’ten diploma almışlığını öne çıkararak bir yorum yapmış.

“Ya din değiştirdi, ya da aklı yetmiyor!”

Gelmiş geçmiş Milli Eğitim Bakanlarının hiç biri için düşünülmemiş iki ihtimalle Cumhur İttifakı’nın bakanının anlatılması, “Konum” zayıflığına liyakat şüphesinin de eklenmesidir.

Prof. Dr. Emin Gürses’in ihtimallerini artırmak isteyenler “Yahut” bağlacı ile devam edebilirler kalıbı hazır cümleye. 

Yazarlarından Bellidir Bir Iktidar 2BEN BİLİRİM DEMİŞTİ BARIŞ DEMEKKİ O BİLİYORMUŞ

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir özdeyişinin paylaşımını yapanlar, gelinen noktanın ve çekilen sıkıntıların tek bir sebepten ürediğini kabul ederek işin içinden sıyrılanlar veya kendilerini her şeyleriyle masum sayanlardır.

“Alim bazı şeyleri bilir, cahil her şeyi.”

Kişinin kendisini dahil etmediği bu tanımın benzerleri her dilde vardır.

Einstein’in istihza yüklü paralel cümlesini de hatırlamak mümkün.

“Cahillik ne güzel şey; her şeyi biliyorsunuz!”

Fakat günümüzde bu müstehzi anlatımların mizahi yükünü kabul etmek zor.

Her şeyi bilmeleri yanlışa bağlanan o insanlar yok artık.

Yirmi üniversitemiz iki yüz yirmi üniversite olmasına rağmen, ben bilirim diyebilecek insanlarımız hesaplara katılmayacak kadar az.

Hayır, bir yere gitmediler.

Söylem değiştirdiler.

“O bilir” diyorlar şimdi.